2 Ağustos 2011 Salı

NECEFLİ MAŞRAPA


Larissa da bir akşam, uzo masası... Ta tepelere oyulmuş manastırları dolaşıp, gölgede 45 derecede yürümüşüz saatlerce. Yani kafa zaten şeker. Ama benim kafa, epeydir şeker. Sonra bir, iki, üç derken bir bakmışız ki benim dilimin zembereği çözülmüş, veriyor veriştiriyor. Çat, bir mesaj, ingilizce. Ah şimdi değil, bu zaman diliminde değil! Ah anacım bu da kafa ama, bu da can bak! Çiziliyor orta yerinden. Ayrıldı ayrılacak.
Taslaklarda beş tane uzunca mail var, sahipli ama gönderilmemiş. Gönderilememiş öğeler... A-a ne yaptın sen bu sefer? Yaptım vallahi. Sarı dolmuş tam Boğaz köprüsüne geldi, radyo sapıttı: İyi ki dönmüşüm yolun başından. Başı burası mı? Bana ineceğimiz durağı geçtik gibi geldi ama hadi neyse. İnelim,olmadı yürürüz.
Ben yazmıştım ya (Kuleden) elimde kokusu kalınca, hah işte o zamandan bu zamana biriktirdiklerimizi, bir çekmeceye koyup kulak memesi kıvamına gelene kadar bekliyoruz.
Ayak bileğimde ki baloncuğun izi kaldı. Dizimde yara izi var. Elimde yanık izi. Bir zaman omzumu balık ısırmıştı da zik zak izi kalmıştı. İzi sürülemeyen izleri ben yok ettim. Kimseciklere göstermem. Göstermek için heveslenince bakan olmuyor zaten. Hadi bakalım bir yayının daha sonuna geldik. Senaryoda ve çekimde emeği geçene teşekkürler. Bundan sonrası bir süreliğine necefli maşrapa...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder