24 Eylül 2014 Çarşamba

Barika'nın kuyusu: BALKANLAR'DAN GELEN...

Barika'nın kuyusu: BALKANLAR'DAN GELEN...: Gitmeden hemen önce bi sürü blog okuduğum için sanal alemin bir de benim aralarına katılıp nerde kalınır, nerede ne yenir, ne içilir fa...

BALKANLAR'DAN GELEN...



Gitmeden hemen önce bi sürü blog okuduğum için sanal alemin bir de benim aralarına katılıp nerde kalınır, nerede ne yenir, ne içilir faslında bilgi yığmama ihtiyacı olmadığına karar verdim. Verdim ve başka bir şeyler anlatayım dedim. Huzurlarınızda Balkanlar!

İngilizce'ye ancak vize kadar ihtiyaç olan bu Avrupa kapısı ülkelerin neden Avrupa'nın kapısında kaldığını bizzat gidince görürsünüz, çünkü arada kalmak ancak böle bir şey olsa gerek. Bir tarafta tüm o lakaytlık, rahatlık, neredeyse on-yirmi yıl geriden gelme havası; bir tarafta kadın-erkek ayrımı olmaksızın sokak rahatlığı, yemene-içmene-giymene kimsenin müdahil olmadığı günlük yaşam özgürlüğü. İnsan "olm ne ayaksınız siz?" demeden duramıyor.

Misal, Harem otogarında, bir gündüz vakti, yabancı-turist bir kız ve bir erkek dikilip, yarım saat otobüs beklemek zorunda kalsalar sözlü ve gözlü olarak kaç kere tacize uğrarlar? Ama Durres (Arnavutluk) otogarında -üstelik de şortlarına rağmen- uğramadılar. Hatta kimse onlarla ilgilenmedi. O kadar ki otobüsü zor buldular. Bulduk.

Ya da misal, bizim buralarda bir yerde camiinin hemen yan tarafında içki satan bir tekel olsa ne olur? Olmaz! Neden? Yasak? Neden, Balkanlardaki insanlar içki ile ibadetin arasındaki farkı biliyor da biz mi bilmiyoruz. Yani siz kendi halkınıza "salak" mı diyorsunuz? Gerçi savaşa benzer bir hengamede, can havliyle sığınılan camide bile içki içildiğine ikna edilebilmiş bir toplum olduğumuz düşünülürse sanırım çok da haksız değilsiniz.

Bir akşam üstü ezan sesi duyulan  Makedonya'da sabahına çan sesleri duyuyorsanız ve bu size artık "vay ne hoşgörü" dedirtecek bir olay haline geldiyse; geldiğiniz hale yanıyorsunuz.

Sonra size bir haberim var, Saraybosna ya da Bosna-Hersek öyle bize bangır bangır bağırıldığı (nedense) gibi başından ayağına Müslüman bir şehir ya da ülke değil. Gayet karma bir memleket! Mesela Mostar'ın girişindeki yüksek tepede dev bir haç yükseliyor, ama hemen aşağıda, sokakta Yunus Emre Kültür Merkezi, türbeler, camiiler falan var. Ya da Saraybosna'da kocaman bir camiden bir sokak sonra kocaman bir katedral var. Çünkü ülkede hala Boşnaklar, Sırplar ve Hırvatlar birlikte yaşıyor. Ha bu orada olanlara olan fikrimizi mi değiştirir ya da acımızı; ya da sadece Müslüman halk diye mi acı çekmiştik biz Bosnalılar adına; hayır! Bunu sadece nedenini anlamadığım bir şekilde yapılan bu "reklam" ı aydınlatmak için yazdım. Zaten öyle sanıp da ahlanıp vahlanan varsa; o hiç bir dine ait ve layık değildir, olamaz. Yazık olmuş...

Bosna-Hersek sınırını geçerken Sırbistan bayrağı görünce ben de neye uğradığımı şaşırmıştım ama orada yaşayanlar hala ortak bölgeleri olduğunu söylediler. Nitekim başka bölgelerinde Hırvatistan bayraklarına da rastladık. Zayıf coğrafyam ve tarihim, ancak gözümle görünce ilerliyor işte benim de, n'aparsınız.

Zayıf coğrafyam demişken, ben bu memleketlerin bu kadar yeşil olduğunu da bilmezdim. Geçtiğimiz dört ülke boyunca yollar hep bir yanında göl ya da nehir, diğer yanı silme orman yollardı. Her yanı dağlık bu topraklar -ki Karadağ'dan Bosna'ya geçen hatta gerçekten dağların içinden geçtik. Kilometrede abartısız en az 6 tünel olur mu?- inadına yemyeşiller. Hatta nehirler ve göller bile yeşil!

Göl demişken Makedonya, Makedonya demişken bolca turist var bilesiniz. Ve tüm bu hatta insanlar çorba dahil her şeyi etle yiyorlar onu da bilesiniz! Vejetaryen ya da Ege-Akdeniz mutfağı düşkünü, yok efendim sebzeci falansanız o valizi yavaşça yere bırakın.

Blagaj (Bosna)'da bir tekke var, Alperenler Tekkesi, ta 16.yy dan kalma, "yaratılanı yaratandan ötürü sevmek" düsturu üzerine kurulmuş. Kocaman bir dağın eteğiyle, bir nehrin doğduğu kaynağın kesiştiği yere kurulmuş ahşap bir bina. Meteora (Yunanistan)'daki manastırlar, Trabzon'daki Sümela, hepsi gibi ancak ve ancak Tanrı'yı düşünüp; ona yakın olabileceğiniz, başka da hiçbir şey yapamayacağınız bir yerde. Ve aynı Tanrı'ya yarattıklarına bakıp daha çok inanacağınız bir yerde...

Ha son olarak, bir hafta boyunca dört ülkede en pahalı biraya 1 Euro vermişken, gelip Kadıköy'de bir 33lüğe 16 tl vermek çok fena koyuyor.

Not: Evet, kızları güzel. Maşallah hepsi boylu poslu. Erkek kardeşim ezikböcek tarafından da onaylandı. Ama erkekler, eee, ancak yukarı Kuzeye doğru çıktıkça belki. Yani yine tek taraflı bazı şeyler. E herkes bir İskoçya değil.