20 Ocak 2017 Cuma

Barika'nın kuyusu: KAYBOLAN BARİKA

Barika'nın kuyusu: KAYBOLAN BARİKA: Ne yazacak ahvalimiz de ne de o ahvali yazacak halimiz kalmadığı için uzun bir ara verdiğimiz şu mecraya geri dönmenin buruk mut...

KAYBOLAN BARİKA




Ne yazacak ahvalimiz de ne de o ahvali yazacak halimiz kalmadığı için uzun bir ara verdiğimiz şu mecraya geri dönmenin buruk mutluluğu ile merhaba.

Bu edebi ve gereksiz ağdalı girişten sonra görüşmediğimiz arada neler yaptım ben onu özetliyeyim:

Çalıştım, tatile gittim, kocaman kararlar aldım hatta üstüne bir de....Neyse, o ayrı mesele...

"Çalıştım" kısmı sıkıcı ve bilmek istemezsiniz.
"Tatile gittim" kısmına gelince yeni bir ada daha keşfettim. Her ne kadar kendisi 1786 yılında İngilizler tarafından kurulmuş olsa da Penang'ı ben ancak 2017'de keşfedebildim.
Kendisi resmen Malezya'ya bağlı ama bence aslen Çin'e bağlı olan (ada nüfusunun yarıdan fazlası Çinli de o yüzden) bu ada, öyle daha önceki maceralarımız gibi tropik, turkuaz sular, beyaz kumsallar adası değil. Biraz daha şehirleşmiş bir ada. Ama çok güzel ormanları ve bu ormanları kaplayan çok güzel doğal parkları var. Ve ben bu parklarda çok güzel kayboldum!

Nasıl derseniz, her zamanki gibi.

Penang Hill'in 45 derece diklikteki tepesine iniş ve çıkış aynı diklikte bir trenle sağlanıyor. Ya da parkın içinden yürüyerek (toplamda 5 km civarında) de bunu yapabilirsiniz. Çıkışı trenle yaptıktan sonra muhteşem orman manzarasını, envai çeşit hayvanları yakından göreyim diye -neyime güvendiysem- yürüyerek inmeye karar verdim. Güzel güzel ana yoldan yürürken fark ettim ki parkta, haritalarla ayrıntıları belirtilen patikalar var. Bu patikaları kullanarak baya ormanın içinden de yürüyebilirsiniz. Ben de -yine neyime güvendiysem- bu patikalardan birini kullanmaya karar verdim. Ana yoldan sapıp hepi topu 150 metrelik ufak bir patikayı bitirdikten sonra başka bir yola çıktım. Mantığım -ki yol ve yön için çalışmaz- bana dümdüz aşağı doğru yürürsem (sonuçta bir tepeden iniyoruz) ana yol ile aynı yere çıkacağımı söyledi. Bundan sonrası şöyle: tamı tamına bir buçuk saat -ki bu baya bir km yapar- yürüdükten sonra kendimi kelimenin gerçek anlamı ile kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde buldum. Ormanın en sık olduğu -sağda soldaki "jungle rezervi", "korumalı alan" yazılarına da dayanarak-, telefonun hiç bir şekilde çekmediği, ne araba ne insanın geçmediği bir yerdeydim ve tabi ki durdum. Sonunda!
Saat akşamın altısına geldiği yani "park kapansa kapanır" saatine ulaştığımız için ufak bir panik havası esmeye başladı bende. Dev asa eğrelti otları, garip sesler çıkaran ne olduğunu bilmediğim hayvanlar ve bir kaç metre gerimde kalan trafo haricinde yol sorabileceğim birileri olmadığı için aklıma gelen en iyi fikri uyguladım: en son medeniyeti gördüğüm yere geri dönmek. Yani, o bir buçuk saattir yürüdüğüm yolu gerisin geri teptim ve en son medeniyeti gördüğüm yer olan Monkey Cup bitkisinin sergilendiği ve içinde küçük bir kafe olan noktaya ulaştım. Canım çıkmış bir halde...
Sonrası tipik hikaye, tekrar tepeye tırman, trene bin ve aşağı in.
Senin neyine patikadan gitmek! Ben daha evimin sokağı değil de bir önceki sokaktan dönsem doğru çıkışı bulamıyorum koskoca ormandan nasıl çıkmayı düşünüyordum ki?!
Neyse...
Bu da yetmedi, ertesi gün de National Park'a gidip bir üç saat de orada yürüdüm.
Bangladeş'te yaşarken en özlediğim şeylerden birinin yürümek olduğunu söylemiş miydim?

Penang'la ilgili söyleyeceğim bir kaç şey daha var: Unesco korumasına alınan sokakları ve sokak sanatları ile Georgetown (2007'deki bir araştırmaya göre Asya'nın yaşam kalitesi en yüksek 10. şehri). Benim gibi grafittidir, duvar yazılaması resimlemesidir, seviyorsanız; mutlaka görmelisiniz.
Ve diğer nokta da yemekleri!
Penang, Georgetown daha önce bir çok defa Asya'nın ve dünyanın en iyi sokak mutfağı seçilmiş. Boşa değil, ben test ettim onayladım. Asya yemekleri ile aram iyi değil diyebilirsiniz ama burası başka. Denemeniz, tatmanız ve evet, adında da geçtiği gibi sokaktan yemeniz lazım. Aynı yemeği bir sokakta bir de restoran da denedim ve kesinlikle sokaktaki amcayı tercih ederim. Üç günde adanın yarısını yemiş olabilirim.
Sokak demişken, o üç günde sokakta bir tekel büfesinin önüne atılmış (önerenlere tekrar teşekkürler) sandalyelerde içmek sureti ile bir dünya insanla (takı tasarımı yapan Güney Amerikalılar, yaşlılığını burada geçirmeye karar veren Polonyalılar, aktör olmaya çalışan İtalyanlar vs) ve hatta bir de kendilerini yollara atmış bir Türk çiftle tanıştım. Şimdi Penang'da bir çift (Koreli ve Malezyalı), bir tek, bir Türk arkadaşım var. Kendilerini en kısa zamanda tekrar görmeyi umuyorum.

Bu kadar uzun uzun yazınca en tepedeki başlıklardan "kocaman kararlar aldım" kısmı başka bir yazıya kaldı. "Neyse, o ayrı mesele" kısmı ise gerçekten ayrı mesele ama anlatacağım elbet, sabır.
Sabır neydi, sabır erdemdi...

Not: Yiye yiye doyamadığım yemeklerden bir kesit yukarıdaki fotoğraftadır.