4 Ağustos 2011 Perşembe

DAĞILIN! SILACIM SEN DE CANIM, HADİ.

Heyt be! Bugüne bugün, cesaret hapı içmiş gibi karşısına dikilip kurduğum "seni istiyorum" cümlesine karşılık olarak havasını almış biri olarak konuşuyorum ki bir daha bu cümleyi kurabilir miyim bilmiyorum.
Cümle ne kadar uzun ve sonlarına doğru o kadar manasızsa; ben de o kadar boş gibiyim. Bak bu da kötü bir cümle. Elim neden bilmem devrik, melankolik olmak isterken ağdalı olmaktan kurtulamayan, lise anı defteri cümlelerine kayıyor. Kulaklıklardan beynime beynime çalan şu şarkıda da dediği gibi, boş yere: http://www.youtube.com/watch?v=Xe2KhZEtcSA
Yalnız uyarayım, ben şu anda şarkıyı tekrara bağlamış bir vaziyetteyim ama fobisi olanlar uzak dursun. Ben de "uzak durma" yı öğreniyorum. Bunu yapamamaktan kaynaklı açılmış eski yaralara bakıyorum da yenisine ihtiyaç yok; en iyi yerler dolmuş zaten. Ayrıca "ben seni uyarmıştım" kadar kötü ve saçma bir söz daha da yok. Yangın alarmı, zaten hep yangın çıkınca çalar. Öncesinde çalanını görmedim ben. Sonra aman aman, her yer duman altı, göz gözü görmüyor, yolu bulacağım diye çırpınıyorsun. Güya yol gösteren var, sesime gel diye diye. Eh çok biliyorsan yolu, kolumdan tutup çıkarsana beni dumandan! Yok, el yordamıyla nefes almadan denemeler yaparken bir de bakmışsın, beyine oksijen gitmiyor. Haydi bakalım toparla hücreleri toparlayabilirsen. Zaten nüfus eksik.
Şikayet ettiğim yok canım, niye edeyim? O kadar güzel ki bazen o gözünün önüne gelenler; anlatılmaz. Elini uzatsan tutacaksın saçlarından sanki, sanki hala ağzında tadı var... Dudakların hafızası var mıdır? Bence var. Hem de fil hafızası anasını satayım! Benim gibi bir balık hafızalıda olacak iş mi bu? Haksızlık bu, ben ki telefonumu koyduğum yeri bile hatırlayamam gün içinde ama resmini bile çizerim o kıvrımların. Bir dağılın bakayım, kışt kışt...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder