27 Ağustos 2013 Salı

Barika'nın kuyusu: MÜMKÜN DEĞİL!

Barika'nın kuyusu: MÜMKÜN DEĞİL!: 2003 yılında Sudan/Darfur'da, hayvancılık ve tarım alanlarının paylaşımları hakkında başlayan tartışmalar kuraklığın da etkisiyle y...

MÜMKÜN DEĞİL!



2003 yılında Sudan/Darfur'da, hayvancılık ve tarım alanlarının paylaşımları hakkında başlayan tartışmalar kuraklığın da etkisiyle yerel bir isyana dönüştü. Sudan hükümetinin bir ordu kurarak başlattığı çatışmalar neticesinde yüz binlerce insan öldürüldü -rakamın 400.000 civarında olduğu tahmin ediliyor-, 2 milyon insan evlerinden sürüldü. Halen 1,5 milyon insan mülteci kamplarında yaşıyor.

Katliamla ilgili "bir şeyler" okumak ya da görmek isterseniz diye o dönemde başlatılmış kampanyaları da içeren bazı siteleri paylaşıyorum:
http://www.savedarfur.org/pages/primer

http://24hoursfordarfur.org/wp-content/uploads/2013/03/Darfurian-Voices-Report-English.pdf

2009 yılında Türkiye'yi ziyaret edecek olan Sudan lideri El Beşir gelmeden önce Başbakan Erdoğan'ın yaptığı açıklama şu şekildeydi: "Darfur'da soykırım yapılmadı"

Yine 2009 yılında, yani Erdoğan'ın soykırım olmadığını iddia ettiği yıl, Uluslararası Ceza Mahkemesi, Sudan devlet başkanı El Beşir hakkında Darfur bölgesinde soykırım, savaş suçu ve insanlığa karşı suç işlemekten dolayı tutuklama emri çıkardı.

Bu karar akabinde Erdoğan'ın sözleri şu şekildeydi:
 “Gazze ile Darfur’u birbirine karıştırmamak lazım. Gazze’de bin 500 insan öldürülmüş. Darfur’da böyle bir şey olsa, onun da sonuna kadar takipçisi oluruz. Ben bunu Netanyahu’yla rahat konuşamam ama Ömer Beşir’le rahatlıkla konuşurum. ‘Bu yaptığınız yanlış’ derim, bunu de yüzüne derim."

Davutoğlu'na bu konuyla ilgili sorulan soruya gelen cevap ise daha ilginç:(kaynak: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/AliBayramoglu/davutoglu-ersanli-el-besir-ve-esad/33158)
"Bazen iki ilkenin çatıştığı durumlar olur. İçimizde çatışma yaşadığımız anlar olur. Bu, 'arabuluculuk yapma gerekliliği' ile 'orada yaşananlara tepki verme' arasındaki çelişkidir. Sudan'la ilgili iki sorun var. Darfur ve Güney Sudan. İki tarafla da ilişkilerimiz var. İki nedenle var. Acaba bir çözüm olur mu? Acaba sorun yaşayanlara yardımımız olur mu? Örneğin Darfur'un tek ilişkisi bizim üzerimizden oldu. Suriye farklı...Suriye zulmü bizim üzerimizden meşrulaştırmaya kalktı, buna itiraz ettik. Başbakan ziyaretinde Beşir'in yüzüne söyledi, "Müslüman zulüm yapmaz" diye... Darfur'a ulaşmamız, 
yardım sağlayabilmemiz Beşir'le ilişkimiz üzerinden oldu."

Bütün bunları neden mi yazıyorum? Çünkü bugün ortalıkta atılan savaş naralarının, savaş çığlıklarının birinin bile, bir an için bile barış, adalet, insan hakları için atıldığına inanmam mümkün değil! Bugün oturduğu yerden ahkam kesen, parmağını sağa sola sallayan kimsenin niyetinin iyi olduğuna inanmam mümkün değil!

Sudan'ı sadece bir örnek olsun diye anlattım. Bunun gibi -ne yazık ki- onlarca örnek bulabilirim. Bugüne kadar katliamlar, kıyımlar, zulümler hep vardı. Ta 1994'de 100 günde 800.000 kişinin öldüğü Ruanda'dan, 7 yıl gözümüzün içinde süren Bosna-Hersek savaşına kadar; onlarcası yaşandı. Ve biz dahil, hiç kimse çıkarı olmayan yerlerde kılını kıpırdatmadı. Şimdi de kişisel hırsların, egoların şişirdiği körüklerle savaşı gazlıyoruz. Gazladığımız yetmiyor, "biz de, biz de" diye yerimizde duramıyoruz! O parmağımızı koparcasına salladığımız ülkelerle el ele tutuşup ölüme gitmek için can atıyoruz. Can atıyorlar. Da bizim canımızı sokağa atıyorlar!

Mayıs ayında Reyhanlı'da -ki bizim sınırlarımız içinde bir ilçedir!- bombalama olaylarında 52 kişinin ölümünü -ki Türkiye tarihinin en kanlı terör eylemi olarak sayılmaktadır- yok sayarcasına yurt dışı seyahatine çıkanların;
Dövülerek öldürülen bir gencin arkasından bırakın ağlamayı, üzülmeyi, bir baş sağlığı dilemeyi bile çok görenlerin;
Dünyada bugüne kadar olmuş, bugün hala olan onlarca katliama sessiz kalanların, hatta bazılarının failleri ile dostluk kuranların;
Bu ülke tarihinde bugüne kadar olmuş ve bugün hala inkar edilen hatta neredeyse savunulan onlarca kıyımı yok sayanların;
Şimdi birden barış ve adaletin timsali kesilip, bunun için savaşan insanlar olduklarına inanmam pek mümkün değil. Yok, hiç mümkün değil!


20 Ağustos 2013 Salı

Barika'nın kuyusu: NİYET

Barika'nın kuyusu: NİYET: Gün geçmiyor ki güzel ülkemizde kadın olmaktan ötürü endişelere gark olmayalım... Bu sabah okuduğum haber:  http://www.radikal.com.tr/tur...

NİYET

Gün geçmiyor ki güzel ülkemizde kadın olmaktan ötürü endişelere gark olmayalım...

Bu sabah okuduğum haber: http://www.radikal.com.tr/turkiye/milli_egitimden_velilere_oglani_birakin_kizi_kontrol_edin-1146930

Diyor ki işte, erkek çocuklarınızı boşverin, canları ne isterse yapsınlar, erkek sonuçta onlar, dokunmayız. Ama... Kızlarınızı zapt edin, sağa sola salmayın, evden dahi çıkarmayın, valla biz de korumayız artık başına ne gelirse katlanır.

Zaten e-okul'da bu kadar ısrarcı olmaları insanın aklına ister istemez "evde oturun, dizinizi kırın öyle okuyun" cümlesini getiriyor. Çocukların da ergenlerin de bir arada kalarak kızlı erkekli okumalarının, yan yana durmalarının, aynı havayı solumalarının onların yani bizim kalan hayatımızı şekillendirdiğini anlamalarını beklemekle hata mı ediyorum?

Bugün bu yasaları ya da uygulamaları ortaya çıkaranların tamamı erkek lisesi ya da imam hatip mezunu değilse aynı şekilde okudular. Üniversitelerimiz de en son bıraktığım hali ile karma okullardı. Ve gördüğüm kadarıyla bilgi edinmekte çok sıkıntı çekmemişler. Demek ki karşı cinsin varlığı ilim irfan sahibi olmanıza engel değil. Değil ama kafanızın içi kirliyse sizi dağ başındaki bir manastırda tek başınıza okumaya göndersek oradaki kurda kuşa kafayı takar yine cinsiyetçi naralar atarsınız. Rabbim herkesi önce kötü niyetli insandan korusun! Önemli olan niyet...

Kadının üzerindeki kıyafetten tutun saçının boyuna kadar her şeyini incelemek, altında üstünde bir şeyler aramak kötü niyettir. Niyetiniz onu hırpalayacak, ezecek bir şey bulmak olduğu için kötü niyettir. İddia ettiğiniz gibi koruma niyetinde olsanız önce siz vurmazsınız. Ölümüne, yaralanmasına seyirci kalmazsınız. Teczvüze uğramasına susmazsınız. Okuyup kendince bir hayat kurmasını engellemezsiniz. Niyetiniz gerçekten iyi olsa, hayatta kalmasını bu kadar zorlaştırmazsınız.

Diyorum ya önemli olan niyet... Sizin niyetiniz belli. Bizim korkumuz ve isyanımız da bundan zaten. 

15 Ağustos 2013 Perşembe

Barika'nın kuyusu: HULK, HALKIN YANINDA

Barika'nın kuyusu: HULK, HALKIN YANINDA: Süper kahramanlar gerçek olsun isterdim ama Süpermen gibi değil; mesela Iron Man gibi ya da X-Men gibi kahramanlar. Biraz aklı çalışan,...

HULK, HALKIN YANINDA



Süper kahramanlar gerçek olsun isterdim ama Süpermen gibi değil; mesela Iron Man gibi ya da X-Men gibi kahramanlar. Biraz aklı çalışan, biraz komik, bir yanları biraz daha insan olanlar yani.
Ayrıca Süpermen bizi aptal yerine koyuyor. Sadece bir gözlük takıp çıkararak, alnına perçem düşürerek kılık değiştirilmez. Kıpkırmızı pelerinin yeterince gözümüzü yoruyor zaten... Hem o sürekli iyilik timsali gibi gezişinde de bir problem var. İnsan biraz tilki olur, biraz sinsi olur, plan yapar, uygular, la insan biraz zeki olur! Bu Kripton gezegeninde böyle mi yürüyor işler diyeceğim ki pek yürümediği aşikar. Yoksa cort diye patlamazdı.
Iron Man - Demir Adam'da durum farklı. Gittiği yolun yol olmadığını fark edip, sonsuz kibrini doğru yönlendirip kahramanlıkla yüksek ego tatmini sağlamayı başaran ve hem kendini hem ahaliyi memnun eden aşırı derecede zeki bir adam var. Avengers'ta bir sahnede sorarlar ya Tony Stark'a: "sen ne zaman termonükleer astro fizik uzmanı oldun?" Cevap şahanedir:"dün gece"
Ve Tony Stark ispatlar ki; zeka en büyük silahtır.
İşte o süper kahramanlar gerçek olsun isterdim. Hem de İstanbul'da...
Trafik devrilen bir tır nedeniyle sıkıştığında, gökyüzünden hızla inen bir Ironman, o tırı kaldırıp götürsün.
Boğaz Köprüsü tıkandığında Hulk, köprüyü bir ucundan tutup halı silkeler gibi silkeleyip arabaları kaldırıversin.
Derbi maç olduğu akşamlar X-Men bütün şehre dağılıp asayişi sağlasın, çığrından çıkanı Cyclops kül etsin.
Gökdelenlerin tepelerine Örümcek Adam ağ örsün.
Dolunay olmayan, karanlık gecelerde yukarıda Batman'in çağrı ışığı yansın.
Falan...
Olmaz mı?
Gezi' de daha eğlenceli olmaz mıydı la?
Hatta hiç olmazdı bile belki. Daha ilk gün o kepçelerle parka girmeye çalıştıklarında Hulk ortalığı dağıtır atardı mesela. Çadırları yaktıklarında Storm onları elli kere söndürürdü. Tomalar su sıkmak için geldiğinde Örümcek Adam ağlarıyla kaplardı hepsini. Wolverine, ah canım... Hayal etmesi bile güzel. Tanrı kompleksi ile etrafta bağırıp duran, "saksı değilim ben, bana soracaksınız" delisi "yetkililer" e de ne olurdu biliyor musunuz?
Aha da bu olurdu :)))
http://www.youtube.com/watch?v=l8sLAJ1R9RU





13 Ağustos 2013 Salı

Barika'nın kuyusu: ŞORT MU O?

Barika'nın kuyusu: ŞORT MU O?: İzmir'den İstanbul'a ilk taşındığım zaman en çok gücüme giden şeylerden biri üzerime ne giydiğime dikkat etmek zorunda kalış...

ŞORT MU O?


İzmir'den İstanbul'a ilk taşındığım zaman en çok gücüme giden şeylerden biri üzerime ne giydiğime dikkat etmek zorunda kalışım olmuştu.Yıllarca evden kapıyı çekip çıkarken ne üzerimdeki şortun boyunu ne de tişörtümün askısını dert etmiştim. Çünkü bana sokakta kimse gözünü dikip bakmazdı. Bunu daha önce de yazmıştım sanırım. Bundan tek dert yanan ben değilimdir sanıyordum, yani üzerimdekiler yüzünden yargılayıcı bakışlara mazur kalmaktan şikayeti olan tek ben değilimdir sanıyordum. Tek değilim evet ama yine de Meral Tamer'in Milliyet'teki yazısını okuyunca basbaya şaşırdım: http://ekonomi.milliyet.com.tr/bayram-namazina-hastaneye-cenaze/ekonomi/ydetay/1747667/default.htm

Alman Lisesi, ardından İstanbul Üniveristesi Mimarlık mezunu, belki benim yaşımdan uzun süredir gazeteci olan Meral Tamer gibi bir kadın bile bunu yazabiliyorsa, hem de ülkenin en çok okunan gazetelerinden birinde; sadece "yok artık!" diyebilirim. Ki dedim.

Öncelikle şunu belirteyim, kafalar nasıl çalışıyor bilmiyorum ama biz yıllardır şortu sadece güneşe tepki olarak giyiyoruz! Ülkemiz sınırlarında belli yörelerde ve mekanlarda şort giyme yasağı varsa da benim haberim yok. Üstelik bence bunun adap ve muaşeretle de ilgisi yok. Dizinize kadar etek giymekte, kıçınıza kadar şort giymekte benim gözümde aynı şey. Çünkü ben sizin aksinize insanların ahlaki değerlerini üzerindekilere göre yargılamıyorum.

Dünya üzerindeki en şekilci toplumlarından biri olduğumuz zaten su götürmez. Bugüne kadar erkeklerin yüzündeki sakal ve bıyığın şeklinden, kadınların üzerindeki eteğin boyuna kadar her türlü şekilde etiketlememiz mevcuttur. Biz "hoşgörü, anlayış ve mümkünse artık somut dertlerimizin çözümü" diye bağırdıkça "yok illa biz eskisi gibi olacaz, buralarda takılmaya devam edicez, el isterse uzaya gitsin bize ne" diye diretmek sizin kendi seçiminiz. Ama şahsen ben böyle konuları hiç umursamıyorum. 

Aklı başında herkesin nerede ne giyip giyemeyeceğini bilecek kadar yeteneği olduğuna da eminim. Koskoca insanlara ne giyeceklerini söylemek baya saçma...Mesela yazıda "korkulanın" aksine ben hiçbir cenazede şortlu bir kadın görmedim, korkmasınlar. Camide içki içeni de görmediğim gibi...

Bana göre bir şeylere tepki olsun diye çarşafa dolananın da şeffaf elbiselerle ortalıkta dolananın da bir farkı yok zaten ama "istediğin şeyi giyme özgürlüğü" nün üzerine gitmek? O apayrı bir şey. O zaman ikisi de haklı olur. Ayrıca illa bir şeylere tepki göstereceksek şöyle bir şey düşünebilirim: 

Son yıllarda ve hatta son aylarda, kadınların ne yiyip ne içeceğinden tutun da kaç çocuk doğuracağına, ne zaman doğuracağına, nerede ve nasıl doğuracağına, kiminle yatıp kalkacağına ya da kimseyle yatıp kalkamayacağına, hamile kalınca sokağa çıkıp çıkamayacağına, nerede denize gireceğine, kaç yaşında okula gideceğine, hangi okula gideceğine, hangi yurtta kalacağına, kiminle kalacağına kadar karışılan bir ortamda en azından üzerine ne giyeceğinden uzak dursak? Hayır, zaten o da listede ama en azından var olan süreçte buna çanak tutmasak. Hele de bir kadın olarak artık kösteklerden köstek beğenmekten vazgeçsek?


5 Ağustos 2013 Pazartesi

Barika'nın kuyusu: ÂMÂ

Barika'nın kuyusu: ÂMÂ: Adam öldürmek bir suçtur! Ama orantısız direniş vardı, ama o da polisi tahrik etti, ama çocuk başına sokakta eylem için ne işi vardı, a...

ÂMÂ



Adam öldürmek bir suçtur!

Ama orantısız direniş vardı, ama o da polisi tahrik etti, ama çocuk başına sokakta eylem için ne işi vardı, ama uslu uslu evinde otursaydı böyle olmazdı...

Tecavüz bir suçtur!

Ama onun da o saatte sokakta ne işi vardı, ama o ,üzerindeki kıyafetle normaldi, ama o da çok direnmemiş zaten, ama onun yaşı büyükmüş ki...

Katliam bir suçtur!

Ama onlar Kürttü, ama onlar Suriyeliydi, ama onlar Mısırlıydı, ama onlar Ermeniydi, ama onlar Türktü...

Herkes adalet önünde eşittir!

Ama onlar daha önceden bunları yapmıştı, ama onlar daha önceden çok başkaydı, ama onlar bunlardan yanaydı, ama onlar...

"Adalet, hak, hukuk, eşitlik ama" ile başlayan cümlelerdeki "ama" lar bizi bu hale getirdi. Gezi'ye kadar biz hep "haklı olabilirler ama..." cıydık; şimdi "haklılar çünkü" ve "hepimiz eşitiz". Aramızda "ama" değil olsa olsa "ve, ile, beraber, birlikte, hatta" lar olabilir. "Ama" lar yüzünden âmâ olduğumuz günlerin bittiğine inanıyorum. Kocaman açın gözlerinizi, kocaman! Ve artık kimse için kaçırmayın, kapatmayın...