Hani bu kadar zamandır her seferinde yazıyorum ya: ben, bu hayattan bi' halt öğrenemedim diye; tamam işte, sonunda bir şey öğrendim.
Yıllardır ben hep yanılmışım. Eğer biri sizi gerçekten görmek istiyor, sizinle zaman geçirmek istiyor, sizi önemsiyorsa; bunun için bir şeyler yaparmış. Gerçekten bir şeyler. Somut bir şeyler. Yani aramak gibi, sormak gibi, yazmak gibi, görmeye çabalamak ve görünce ilgilendiğini belli etmek gibi, güzel şeyler söylemek gibi, gibi, gibi. Bense yıllardır o hep uzaktan uzağa yahut burnunun dibinde durarak hoşlandığım, aşık olduğum, ne bileyim bir şeyler hissettiğim adamların benim için bir şeyler yapmayışlarına kafamda kılıflar uydurup durmuşum. Halbuki öyle değilmiş!
"Eh be Barika, yaş olmuş otuz bunu anca mı öğrendin?" şeklinde ki sorularınıza cevaben söyleyeyim ki: evet! Ancak öğrendim. Öğrenebilmem için (yine) yaşamam gerekti. Yani şimdi bu saatte bir erkek kafasıyla düşünebiliyorum. Temiz ve net: eğer aramıyorsa, aramıyordur ve aramak istemediği için aramıyordur. Eğer ilgilenmiyorsa çok meşgul olduğundan değil, ilgilenmediği için ilgilenmiyordur. Eğer hoşlanmıyorsa, zaten yapacak bir şey yoktur, ısrarla şansını denemenin ya da şansını zorlamanın gereği yoktur. Eğer hep sen ara, hep sen git, hep sen görmeye çalışsa dostum; üzgünüm ama o sadece eğleniyordur. Ve emin ol ki o daha çabuk sıkılacaktır.
Ah o kafamın üzerinde yıllar önce asılı kalan cümle, ah... Ama bu kez kötü taraftan öğrenmedim, iyi yönden öğrendim. Yani bu sefer "benimle ilgilenmediği halde ben neden debeleniyorum" u yüzüme çarpan bir adam sayesinde değil de; benimle ilgilenen bir adam sayesinde öğrendim. Al bak, öğrenmenin yaşı yok. Ve bu dersten çıkan bir ders daha var ki: milliyeti de yok...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder