19 Kasım 2010 Cuma

TASMA

Bir elektrik direğine bağlamıştım ipin ucunu. Ben dönene kadar orada beni beklemesi için...
Asla sözümü dinlemeyen, nerede ne yapacağı belli olmayan, uysallıktan nasibini almamış bir ruh halindeydi her zaman ki gibi. Biz oraya gelene kadar kaç kere yoldan geçenlere hırlamış, ben ne kadar çekiştirirsem çekiştireyim kaç kere uçlarından salyalar akan dişlerini gösterip etrafımızdakilere doğru kendini öne atmıştı. Her geçen gün zapt edilmesi daha zor bir hale geliyordu. Ama benim suçumdu.
Çok uzun bir zaman karanlıkta tuttum onu, aç bıraktım. Neredeyse ağlamaya varan yalvarışlarını duymazdan geldim. Derisi kemiklerine yapışmaya başladığında ve her bir kemiği artık tüyü dökülmüş o deriyle dahi sayılabilir hale geldiğinde bile insaf etmedim. Önünde artık örümcek ağı bağlamış o kaplar hep boş kaldı.
Hak ettiğini düşünmeseydim yapmazdım bunu. Bu kadar ileri gitmezdim. Basit bir ceza yeterli olurdu. Bir gün dışarı çıkma yasağı ya da ne bileyim bir öğünü atlamak gibi. Ama suçu büyüktü bana göre. En olmadık zamanda en olmadık insana saldırmıştı. Herkes olabilirdi ama O olamazdı. Ona değer vermiştim çünkü. Hayatımda ilk defa birisine bu kadar değer vermiştim. Kendimden bile sakınırken, ben bile dokunamazken nasıl olur da o sivri, beyaz dişlerini ona geçirebilmişti? Dişinin ilk girdiği yerden sızmaya başlayan kanın tadından delirip daha derine, daha derine nasıl inebilmişti? Ben o tasmayı yeniden yakalayıp onu dizginleyene kadar nasıl olmuştu da o baldırlar, o kasıklar bir hamlede paramparça oluvermişti?
Gözümün önünde elimden nasıl olupta kaçabilmişti?
Ben elimde tasma, tasmanın ucunda hala hırıldayan kanlı bir nefes, yerde parçalanmş etlerini toplamaya çalışan O... Manzara öyle iç kaldırıcı ve öyle ilkeldi ki; herkes aynı anda mağaralarına geri çekilmeliydi.
Tabi ki bir daha görmedim Onu, tabi ki topladı etlerini, liflerini çekti gitti hayatımdan. Sadece kendisi yaralandı, berelendi sandı ama hayır. Hem ben bu travmanın içinde kaldım hem tasmanın ucunda ki... Ama tek pişman olmayan da oydu çünkü onun öyle bir duygudan haberi bile yoktu.
Bir elektrik direğine bağlamıştım ipin ucunu. Ben dönene kadar beni orada beklesin diye... Dönüğümde hala oradaydı. Zor nefes alan bedenini, kirlenmiş ayaklarının üzerine yatırmış, yarı kapalı gözleri ile hala hırıldayarak oradaydı.

1 yorum: