6 Eylül 2010 Pazartesi

PERVANE

Bıraktım artık hayatındaki yerimi sorgulamayı çünkü az önce fark ettim yerimi. Bir bezelye tanesinin üzerinde duruyor kocaman yatağım... Hep rahatsızım ben. Hiç tatmin olamadım. Hem şüphelendim, sıkıntılandım ve bir türlü rahat nefes alamadım. Hiç derin bir uyku çekemedim bu yatakta ben. Sıcaktan sandım bazen, bazen de soğuktan. Kah yastığa suç attım kah yatağa ama bir türlü yakalayamadım o bezelye tanesini. Bir türlü çıkaramadım yatağın altından.

Ne kadar çok hayal etmiştim ben seni. O kadar çok ki hayalgücüm sana dayalıydı uzunca bir süre ve bütün hayallerimde, başrolde değilsen bile figüran olmuştun. Ne kadar zor biliyor musun hayalgücüne sınır getirmeye çalışmak. Kendine "hayır, onu düşünme" demek. Gözünün önüne gelen resimleri silmek.

Ne kadar hazırdım biliyor musun tüm bu hayalleri gerçek yapmaya. Hatta benim gücümün yetmediklerini bile. Ben ki bunca yılın içinde bile caymadım senden. Ta ki...

Her tahammülün bir sınırı var. Bende ki tahammülün bile. Evliyalık sabrının sınırına dayandığı yerden kopuyor benim iplerim. O kadar incelmişler ki görünmüyorlar bile. Tek kızdığım kendimi olmadığım bir şey sanmama izin vermen. Sanki gerçekten oradaymışım gibi hissettirmen. Bütün bu maskeler, kostümler, provalar. Ana sahnede rolüm varmış gibi... Sufle vermeme bile izin vermiyorsun halbuki.

Ben seni çırılçıplak gördüm sanıyordum. Bütün o etin, kılın, tüyün altını ama hayır, yine sadece etmiş gördüğüm. Hayal kırıklığından daha çok can acıtan bir şey daha varsa, bul getir. Hemen teslim olacağım.

Ama o zamana kadar, kayıp gidiyorum. O kadar yavaş ki hissetmiyorsun bile değil mi? Anlamıyorsun bile. Hala hep etrafında dönüyorum sanki değil mi? İyi bak! Çemberi genişletiyorum. Yörüngenden daha rahat çıkabilmek için, daha geniş açılardan alıyorum artık virajları. İyi bak! Döne döne, yana yana gidiyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder