Kıskançlık... Dişimin arasında kalan elma kabuğu, gözümün içine kaçan kirpik, ayağımın altına yapışan sakız. Bilmem anlatabildim mi? Öyle durup dururken oraya yerleşiverip; beni rahatsız eden "şey". Mantık ve sağduyudan nasibini almamış, akılla hiç ilişkisi olmamış, gücünü her nereden alıyorsa olduğu yere adeta yapışmış olan "şey". Hissettiğim anda beni, benden nefret ettiren, iç savaşımın cephelerinden biri. Önüme çıkardığı soruların hepsi birbirinden saçma: neden baktı? neden konuştu? neden aramadı? neden aradı? kimle gitti? neden gitti?
Başka birinin en değerli şeyini, özgürlüğünü sorguladığını bilmek ve bununla boğuşmak. Birileri bana sorsa; kıstığım gözlerimden ateş çıkarıp cevap vereceğim soruları bir başkasına sormak? Soramamak... O yüzden tüm bu saçmalığa kendi kendine katlanmak. Kendine sor ama cevabını vereme! Ya, nasıl vereceksin ki? O yüzden iki elinle kulaklarını kapatıp, gözlerini sıkıca yumup, ağzını kocaman açıyorsun. Açıyorsun ki; o siyah duman, döne döne çıksın o delikten. Yoksa zehirlenirsin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder