Yazmayayım yazmayayım dedim ama ah bu çatlaklarım yok mu işte...
İzlediğim her bölümde bir kere daha ağzımı burnumun kırıyorsun Behzat! Senin yüzünden nerdeyse yeniden inanacağım bazı şeylere… Ne bileyim ben, hani olmayacakları bile olurmuş gibi gösteriyorsun bana. Sinir oluyorum! Sana çok fena uyuz oluyorum! Çünkü gerçek değil. Değil! Gerçekte hiçbir adam, kendini anlatmaya dahi korktuğu ama yine de yanından ayrılamadığı kadının kapısına elinde şarap şişesi ile dayanmaz. Birden ışığı görmez. Pavyonun birinden “artık bir düzen lazım” diye çıkıp, o kadına gitmez. Geçtim evlenmeyi, senin gibi evlenme teklif edenini; gerçek hayatta hiçbir erkek senin gibi erkekçe kendisiyle yüzleşmez. Tüm korkulara rağmen azıcık bile olsa, kırıntıdan bile olsa bir “huzur” umudu varsa; “ne olacaksa olsun” deyip peşinden gitmez. Keyfini bozmaz. Risk almaz. Kendini akıllı sanır, fikirli sanır hatta mantıklı sanır. Yaptığını da o sandığı mantıkla açıklar ama mantık, aşkı açıklamaz. Hepsi hayatı yeterince uzun, yeterince geniş, kendilerini yeterince güvende, yeterince sorumsuz, yeterince yeter zanneder.
Hiçbiri senin yaptığını yapmaz; o kavgadan, o dırdırdan sonra o dırdırın asıl nedenini anlayıp o mesajı atmaz. Yüzüne söyleyemese de ah arkandan öyle laf söylemez: “Kalbim seni unutacak kadar adiyse, ellerim onu parçalayacak kadar asildir” böyle miydi? Ya da buna benzer bir şeydi. Nasıl arabeskti, nasıl… Ama ben nasıl böyle senin önünde ağzım çarpılmış otururken buldum kendimi. Düşün ki ben ne kadar aç bırakılmışım…
Sen sessiz sessiz seviyorsun ya insanları, bağıra çağıra bir şeyler ispatlamadan; ben ondan sana bu kadar hastayım galiba. Sen hep en başından beri neysen o oluyorsun ya, bir gram dahi kutba kaymadan; işte ondan bu kadar hayranım sana galiba. Senin kadar yorgun, senin kadar kırgın olmasa da insanlar; yeterince yorgun ve yeterince kırgınlarken, senin kendine ve Esra’ya verdiğin şansı veremiyorlar ya kendilerine; ondan bu kadar bıkkınım galiba. Çok konuşmaktan, çok anlatmaktan değil de derdini anlatamamaktan yorgunum galiba. Ama daha kötüsü var; inancımı da isteğimi de kaybettim. Umut desen, ondan da pek emin değilim artık.
Behzat, kadın olmak zor ama erkek olmak da zor zanaat. Aslında adam olmak zor zanaat.
Bir de ne var biliyor musun: http://www.youtube.com/watch?v=6CDZyCKip9U
“aşksız, yaşsız, hasarsız bir diyarda…”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder