Bir şeyi kırk kere söylerseniz gerçek olurmuş önermesine örnek: Fıtık etme beni!
Dedik dedik ve sonunda fıtık olduk; aferin bize. Yani bana. Bugün itibariyle nur topu gibi bir boyun fıtığım var. Hemi de ileri aşamada. Tabi bu, bundan 2 yıl önce konan saçma “düzleşme” teşhisinden belliydi ama ben aileden gelme “bi’şey olmazcı” lardan olduğum için sonunda patladı. Neyse, doktor hanım abla ameliyattan yırtabileyim diye bana acayip bir fizik tedavi programı verdi. Dünya kadar egzersiz verdi, bunları her gün yap dedi. İlaç verdi yut dedi. Onu dedi, bunu dedi ama bunlar değil önemli olan; asıl bana “sırt üstü yüz” dedi. Çok hoş, gerçekten ama nasıl?
Bak ben on gün boyunca olimpiyatları izledim. Yüzücü kardeşlerimizi (lan hepsi 16-17 yaşında ve benden 35 santim uzunlar ya, tövbe tövbe. ama göğüslerimiz aynı ölçüde işte) takip ettim. Yok böyle bir şey! Ben nasıl yüzeyim sırt üstü? O adamın kol boyu benim bacak boyum (bu arada benim bacaklarım da kısa değildir, yani ona göre) kadar. Doğal olarak geri doğru bir kulaç atıyor, hop, havuzun ortasında. Ben daha düz, önüme bakarak yüzerken sağa meyillenip dengemi kaybediyorum. Dalışta hocanın ömrü beni düzeltmekle tükendi. Sırtımda tüp, sağa doğru yatıp durduğum ve o arada bir de “ayy balık!” diye eblek bir El Mayra edasıyla balıklara doğru yüzmeye çalıştığım için, adamı canından bezdirdim. Koca Kaş’ta, suyun altında su yutup boğulma tehlikesi geçiren bir ben varımdır kesin.
Demem o ki ben nasıl sırt üstü yüzeceğim? Hayır, bir de gideceğim yeri görmeden yüzmemi bekliyorsunuz ya, beni hiç tanımıyorsunuz demek ki doktor hanım. Artık havuzun taşlarına kafa vurmalar, diğer yüzen arkadaşların üzerine çıkmalar, denizde Yunan adasının birinde sahile vurmalar, macera dolu Amerika! Hafta sonu bir deneme yapma niyetindeyim. Eğer Pazartesi benden haber alamazsınız bilin ki kulaç atarken adamın birinin göbeğine şap diye vurdum, o da beni kuma gömdü falan.
Ama el mecbur ne yapacağız? Zaten psikolojik olsa gerek sabahtan beri boynum, omuzlarım hatta sırtım ağrıyor. Sanırsın omurgamız hasarlı. Bana boynumun resmini (evet, onun adı MR ya da film ama ben resim diyorum ne var?) gösterirken dedi ki “bak bu omurlar (ki onlar C3,4,5,6 falan ama en fenası 5-6 imiş) dejenere olmuş”. Sensin dejenere diyecektim, tuttum. Ben daha dejenere olacak kadar geniş değilim. Biz ona deformasyon diyelim. İşte o resmi görünce dedim ki “evet Barika, aha da b*ku yedin bu sefer. Bana bi’şey olmaz, bi’şey olmaz diye diye gezdiğin otuz senenin sonunda al buyur oldu. Diskler ve omurlar karpuz gibi şişmiş, neredeyse dışarı çıkacak. Sen hala bik bik öt.” Kendimi yeterince azarlamamışım gibi benimle beraber gelen İco’da iki dakkada beni önce doktora ispiyonlayıp arkasından bir de o azarladı. Daha Sem tatilden dönmedi, dönsün bir kalay da o geçer.
Sonuç olarak biz her sabah ofiste egzersiz saati yapacağız. Meraklısı varsa buyursun. Ya da evinzde, köyünüzde nerede iseniz siz de yapın. En azından size altın değerinde bir önerim var onu dinleyin: telefonu omzunuza sıkıştırmak suretiyle konuşmayın, elinizle tutun. Öyle işte.
hahaahahahah son öğütünü çok sevdim. daha gelip telefonun saatini kuracagım. "egzersiz saati" diye..
YanıtlaSilhah, yandık :)) e n'apalım...
Sil