Dün gece saat 12'yi geçmişti, uzun zamandır sakladığım bir şeyi ortaya çıkarmaya karar verdim ve ilk aklıma gelen adama bunu söyledim. Benim için "yapalım" anlamına gelen bir cevap verdi ama ben cesaretimi nasıl toplayacağımı bilmiyorum.
Özgüven denen şeyin nasıl bu kadar kırılgan olduğunu aklım almıyor! Yetenek, eğitim, birikim, ıvır zıvırdan öte; her boka atlamaya yeten cesaretim böyle zamanlarda nasıl da yok oluyor!
Ciğerlerim beşten fazla kulaç atmama izin vermeyecek kadar dayanıksız ve kronik alerjik bronşitten sabıkalı olduğu halde dalmaya kalkışmam, Allahın te Bangladeş'inde burnumu deldirmem, hiç tanımadığım bir adamın peşine takılıp Şangay'da bir gökdelenin tepesinde ki barı aramaya gitmem, her çeşit yemeği, içkiyi gık demeden denemem falan palavra. İş gerçekten kendimle ilgili bir şeye cesaret edip, kendimle ilgili bir şeyden bahsetmeye geldi mi; kuyruğumu arkama sıkıştırıp kaçasım geliyor.
Aşık olduğum adamlara sırf onlar benden uzaklaşıp hayatımdan çıkar da, onlarsız yaşayamam diye korkup ağzımı açmamam, ağzımı açtığım adamlar beni reddedince derinliği en az sekiz yüz metre olan bir çukurun içine kendimi gömüp bir daha da kimseye ağzımı açmamaya karar vermem (Ve fakat "yenilen pehlivan güreşe doymazmış" hesabı hala bu konuda şansımı zorlamam? Ayrıntılar yakında...), yaptığım herhangi bir şeyi birisi beğenmeyecek diye korkup; o yaptığım şey her neyse onu da kendimle beraber o sekiz yüz metrelik çukura gömmem, hepsi ama hepsi de bu yüzden. Kendim yüzümden. Kendi korkularım, korkaklığım yüzünden.
Yaş otuz bir... Yıllarımı bunu yenmeye verdim. Kendime, kendimin ne mal olduğunu anlatmaya, kıymetimi bilmeye çalışmaya verdim. Önce fiziksel gerçeklerimi kabul etmem zaman aldı. Mesela ilk bikinimi giydiğimde yirmi üç yaşındaydım. Evet, doğru okudunuz; tam yirmi üç. Kaburgalarım -ki biraz dışarı çıkıktırlar- yüzünden asla vücudumu açamazdım. Yıllar içinde plajlarda, sahillerde her bikini giyen kızın aslında bir Kate Moss olmadığını göre göre cesaretlendim. Üniversiteden mezun olduğumuz sene kızları alıp tam yedi saat süren bir alışverişten sonra nihayet yeşil, üzerinde lacivert minik çiçekler olan bir bikini alabildim. (Sonra annem o bikini poşetini bir çay bahçesinde unuttu. Sonra biz onu alacağız diye az daha mezuniyet gecesi için kalkacak otobüsü kaçırıyorduk....falan filan)
Fiziksel güveni sağlamak bir süre sonra önemini kaybetti çünkü bu sadece bir "geçiş dönemi ergen sorunu" ydu. Benim için asıl önemli ve tehlikeli olan; kafa olarak o özgüveni sağlamaktı. Çünkü bilgi ya da biriktirmeye çalıştığımız her ne ise o neredeyse sonsuzdu ve her zaman benden daha fazla bilen, öğrenen, benden daha iyi birileri olacaktı.
Bilen bilir, ben okuma yazmayı dört yaşında öğrendim, yıllarca günlük yazdıktan sonra lisede öykü yazmaya başladım. Ama o zamandan bugüne bir sayfa bile kalmadı. Çünkü ben beğenmediğim her şeyi yok ediyordum. Yazan bendim, tek okuyan bendim, eleştiren bendim, karar veren de bendim. Yani takdir edersiniz ki çok da objektif kararlar değildi. Başkalarını ne kadar kolay cesaretlendiriyorsam; kendi cesaretimi o kadar rahat kırıyordum. Kırıyorum... Pek çok konuda.
Ha hiç mi bir şey öğrenmedim? Yok, baya öğrendim. Artık hissettiklerimi saklamıyorum. Bugüne kadar sakladığım ya da bastırdıklarımı ise bir kaç zaman önce tamamen serbest bırakmaya karar verdim. Fiziksel olarak kendimi takmayalı baya zaman oluyor ama hala profilden fotoğraf çektirmekten hoşlanmıyorum. Yazdıklarımı okuduğunuzu hatta bazen beğendiğinizi biliyorum ve bu, bana cesaret veriyor. O yüzden artık yazdıklarımın ortaya çıkmasından korkmuyorum. Hatta beğenmeme olasılığınız bana belki "daha iyisini bulabilir miyim" deme dürtüsü bile veriyor.
Yaş otuz bir ama kafa on sekizini yeni doldurdu. Aşktan meşkten öte -ki onun cesareti, deli cesareti- ben, bizzat ben olarak neyim ya da ne değilim onun ayırdına varıyorum. Ben, buyum! Sadece ve tamamen bu! Kendimden korkmamayı, kendim olmayı ve kendimi kabul etmeyi öğrendim. Ve gördüğüm, bulduğum şeyi beğendim. Valla diyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder