Rüyamda bir şişe beyaz şarap gördüm. Açmaya kalmadan eve misafir geldi. Aynı rüyada, yerde bir halının üzerinde uzandığımı gördüm. Benim üzerimde ise başka birinin uzandığını. Tamamen hareketsiz. Siz hiç gerçeğe çok yakın rüya gördünüz mü? Ben gördüm. Rüyamda o nefes ensemdeydi ve ben o nefesi hissettim. Nefesin varlığını değil, kendisini hissettim. O kadar netti ki; Kaş'ta Limanağzı'nda ki tekne de hissettiğimin aynısıydı.
Sabah gözümü açınca hissettiğim şey huzur muydu, sızı mıydı, boşluk muydu? Neydi bilemedim.
Dün gece uzun bir aradan sonra ilk defa sıçradım yatakta. Ses duydum. Ne sesiydi bilmiyorum ama dışarıdan geliyordu onu biliyorum. Ve uzun bir aradan sonra ilk defa ürktüm. Çok savunmasız geldi o anda bana o oda, o yatak, ben... O saatte ayakta olacağını bildiğim ilk insana mesaj attım. Birinin bana "tamam, yok bir şey, hadi yat uyu" demesi gerekiyordu. Gerekmiyordu da benim buna ihtiyacım vardı. Sonra uyudum. Kendi kendime. Derin derin nefes aldım, kendimi sakinleştirdim, uyudum.
Bilinen bir gerçeği teyit etmiş oldum. O da bana kaldı. Kucağımda kalanları dizsem buradan köye yol olur.
Bir de ne var biliyor musunuz? Hiç kırılmaz görünen bardaklar düştüğünde tuzla buz oluyor. Öyle iki, üç parçaya ayrılmıyor; baya darmadağın oluyor. Masanın bu kadar kenarına iteklememek lazım o bardakları. Hele ki masanın ayağı sağlam değilse...
Jung'ın rüya analizlerini okurken yazına rast gelmem ayrı bir güzel oldu. Bazen daha doğrusu bu aralar o bardakları kıranların (bizleri yani) kendimiz olduğunu düşünüyorum. Dediğin gibi bardak ne kadar sağlam görünüyorsa o kadar tuzla buz oluyor. Belki gereğinden fazla mükemmelin peşinden koşuyoruz, mükemmeli oynuyoruz bilemiyorum. Çok fazla yüklenmemek gerekir bünyeye aklından çıkarma lütfen.
YanıtlaSilHuzuru bulman dileğiyle..
Bünyeye fazla yuklenmemek gerektiği konusunda haklisin. Deneyelim bakalım, :))
Sil