5 Temmuz 2012 Perşembe

KIRMIZI BARET



Çok mu depresif yazmışım bir önce ki yazıyı? Soruyorum çünkü birileri bir şeyler söyledi, ben de dönüp bir okuyayım dedim ve fark ettim ki evet, abartmışım. Her zaman ki "dalgalandım da duruldum" hali. Gelmişler, esmişler falan. Paniğe gerek yok.
İki gecedir dolunay var. Med-cezir nedeniyle dengesiz bir takım hareketlerde bulunmuş olabilirim. Sorumluluk tamamen aya aittir.
Ayakkabıları ayağımdan atıp yalın ayak yerlere basasım var. Bunun nedeni mevcut sıcaklardan öte, içeride bir yerlerde -ama çok içeride- sönmeden önce son bir alev atan bir ateş. Onun sayesinde vücut sıcaklığı da kırk derecelere dayandı. Eteklerimi ikide bir sıyırmaya kalkışmam (La öyle değil, Sibel Can tutuşu, hani böyle kaldırmazmış gibi yapıp ufaktan sıyırma. Serinlik amaçlı. Tövbe ya...) da bu yüzden. Her şey fazla geliyor. Neredeyse üzerimde ki deri bile fazla gelecek!
Sönmeye yüz tutmasının nedeni de ben değilim. Zaten öyke harıl harıl yanan bir ateş değildi. Köz olalı çok olmuştu. Sonra akıllının biri, hoflaya puflaya ortalığı ateşe verdi! Hem de ne ateş... Ya ateşle baş edemeyecek adamın yangında ne işi var? Sen ortalığı ayağa kaldır, sonra da bir şey yokmuş gibi kenara çekil. Oldu! Başka?
Ama neyse ki ben eğitimli, küçük bir itfaiyeciyim. Kafamda kırmızı baretimle elimde ki battaniyeleri sağa sola vura vura dindirdim. Bu arada bir sürü şeyi kırıp dökmüş, savurmuş falan olabilirim ki ortalık baya dağıldı zaten. Ama en azından artık ortada alev neyin kalmadı. Boyum kadardı şerefsizler! Nasıl da korktum bir ara hiç sönmeyecek diye. Geçen seferde öyle gelmişti çünkü. Hiç sönmeyecek, dinmeyecek, hep böyle haldır haldır yanacak zannetmiştim ki; adam bir kamyon buzu hart diye döküverdi yangının ortasına. Değil sönmek, buz kestik. Bunun arkasından da bir daha bu kadar tutuşmaz dedim, dilimi eşek arısı sokmasın yesin, elektrik kaçağından tutuştu bu seferde.
Sonra mı? Elektrik kaldı, kaçak zaten adı üzerinde kaçak. Kaçtı.
Şimdi de, aman şimdisi falan yok. Ajda ablam her durum için uygun bir şeyler söylediği gibi bu durum için de demiş ki:  "topladım dağılan kalbimin her köşesini" Tamam, her köşesini değil ama iç açılar toplamına ulaşmama az kaldı. Kalp, kalp değil lego zaten anasını satayım! İkide bir birleştir, dağıt, birleştir, dağıt. Korkarım sonunda bir gün parçaları yanlış takacağım aha o zaman yaktım çıranızı. Esip gürlemek suretiyle bu sefer ben dağıtacağım ortalığı. Buna ben bile inanmadım ama neyse...
Bu arada; ya bu kıvranmadan, lafı dolandırmadan, utanıp-sıkılmadan nasıl söylenir? Yahu otuz yaşında kadınız, hakkında konuşamadığımız konu yok ama şimdi bu boynumdan ta saç diplerime kadar kızarmama neden olan sıcaklık dalgasını yaratan akjsakjskjskajsak anlatamayacağım, valla yazamayacağım. Sonra yazayım. Şu dolunay bi gitsin ya! Mahvetti beni. Tahrik unsuru var, sayılmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder