Çocukken, annemin bana yaptığı ekmek arası köfteleri, çaktırmadan balkondan aşağı atardım. Atarmışım. Valla aslında ben sadece ekmeğin içinde ki biberleri attığımı hatırlıyorum ama annem tüm ekmeği attığımda ısrarlı. Bizim apartmanın altında ki bakkal, sonunda dayanamayıp anneme söyleyince ben de yakayı ele vermişim. Zaten benim çocukken yemek yemem daha doğrusu yemememle ilgili çok fazla hikaye var. Şimdi ki halime bakınca insanın pek inanası gelmiyor ki bu satırları da size ağzımda kocaman bir kekle yazıyorum ama öyleymiş. Öyleydi. Ya tamam ben de hatırlıyorum tabi ki insanlara nasıl “ben onu yemem, bunu yemem” diye eziyet ettiğimi. Et sevmezdim, sebze yemezdim, meyve eh işte, ekmek bazen. Tek düzenli besin kaynağım süttü.
Ama durun, konumuz bu değil. O benim ekmek arası köfteleri balkonundan aşağı attığım apartman artık yok. Konumuz bu.
17 Ağustos depremi olduğu sırada biz İzmir’deydik. Gölcük’ten ayrılalı da tam 10 yıl olmuştu. Sabah, staj yaptığım fabrikaya gitmek için saat 7 de kalkıp yola çıktığımda İstanbul civarında deprem olduğunu söyledi radyo. Ölü sayısı yediydi. Ben iş yerine vardığımda 70, öğle yemeğine kadar 700 olmuştu bile. Gelen haberlerde ki rakamlar o kadar abuk bir hızla artıyordu ki; algılayamıyorduk. Yer neresi, nerede ne olmuş, ne kadar zarar var bunları anlamamız biraz zaman aldı. Ve o zaman geçip, o toz bulutu biraz yere indiğinde manzara korkunçtu.
Bundan iki yıl sonra Yalovadaydım ve otobüsün camından bakarken gözlerim dolmuştu. Babam, depremden sonra Gölcük’e gittiğinde bana “şimdi görme” demişti. Bana Gölcük’ü yeniden görmek depremden 13 yıl sonra nasip oldu…
E bunca yıl sonra izler tabi ki neredeyse silinmişti. Hatta bir şey diyeyim mi, çok da güzel bir şehir olmuş. Özellikle o deniz kıyısına yaptıkları yerler, cafeler, barlar; bana İzmir’i hatırlattı bir an. (İzmir de benim eski sevgilim mübarek; bana her şey seni hatırlatıyor) #ezikböcek’in doğum yeri, bizim eski evimizi görmeye gittik sonra. Daha doğrusu evin yerini. Çünkü bizim apartmanımız, Kavaklı’da denizin içine gömülen evlerden biriydi. Düz yoldan inip, köşeyi dönerken tanıdım yerini. Hem de çok net! O kadar tuhaf ki… Yerinde hiçbir şey yok şimdi. Altında ki o benim ekmekleri toplayan bakkal da yok. O köşe bomboş, çimenlikli bir boşluk. Hemen birkaç yüz metre yanında ki okulumu da yıkmışlar, yenisini yapıyorlar. Ama deniz, o bizim evin boydan boya camlarının önünde uzanan deniz, o aynı.
Her denizci babanın çocukları gibi #ezikböcekle ikimiz, o kocaman camın önünde oturur; askeriyenin limanını izlerdik. Babamın gemisi (Alçıtepe) gelsin de biz de görelim diye. Yılın 365 gününün 300 günü seyirlerde, başka ülkelerde olan gemi; limana gelir gelmez çıkamazdı babam içinden. Biz yine beklerdik. Sonunda babam gelir, bir hafta kalır, yine giderdi. Benim gibi “babacı” bir kızı geçtim, o zamanlar daha 2 yaşında olan bizim minik velet, babamın bacaklarına sarılır; “gitme “ diye ağlardı. Yıllar sonra tesadüfen, babamın, anneme gemiden yazdığı kartpostalları bulmuştum. Babam, geminin yanaştığı her limandan anneme kart atmış. (Sonra, Barika neden evde kaldın? Böyle adam vardı da ben almadım! Tövbe tövbe…)
Bizim Gölcük’te ki çocukluğumuzun çoğu o camın önünde geçti. Her bayram rengârenk donanan, her gece ışıl ışıl yanan, denizin ortasına bir avuç taş atmışsın gibi dağılıp yerleşen gemileri seyrederek. Çok şiddetli bir fırtınada önüne yer yatakları dayadığımız, ansiklopedileri dizdiğimiz camlar; şimdi yoklar. Olsun, yerine yine güzel şeyler koymuşlar, yine güzel olmuş.
Yüzbaşılar, Değirmendere, Kavaklı, çok uzaktan ama çok tanıdık isimlerdi. Hala meydanda ki 1001 Çeşit Oyuncakçısını ve annemle babamın bizi meydanın ortasına bırakıp, saklanmalarını hatırlıyorum mesela. (Psikopat ailem benim! Bir anne-baba, iki tane küçük çocuğu meydanda bırakıp arkada bir yerlere saklanır onları izler mi? Deney miyiz biz? Of nasıl korkmuştuk ya! Sonra “Barika sen neden böyle tuhaf oldun?” Neden acaba?!)
Her şeyi yıllar sonra yeniden görmek güzeldi de acaba etrafa bakarken hissedilen iç sızısı normal midir? Yeniden birilerine aşık olmuş olsan bile, kalbini çok kıran zamanları unutmamak gibi. Yanında yeni birileri varken çok eski bir şarkı duyduğunda bir saniye için bile olsa dalıp gitmek gibi.
O gemi kesin gelicek bigün.
YanıtlaSilhttp://www.youtube.com/watch?v=pjwnqgEQi2s&feature=youtube_gdata_player
çok iyi yahu :))
Sil