Bayanlar Baylar,
Barika yurda döndü! Ama ne dönüş… Yatak döşek. Şöyle ki; Bangladeş’ten döndüğüm gecenin sabahı önce Tekirdağ’a sonra Çanakkale’ye oradan da Bozcaada’ya geçerek; “vücudumuzu hırpalayalım” ünitesine giriş yaptım. (Eskiden üniteler hatta bir de ünite dergileri vardı ilkokulda, bilir misiniz? O zamanlar ilkokul beş seneydi, arkasından gelen üç seneye de ortaokul denirdi.)
Gezmek bizim ailede kalıtsal bir hastalık gibi. Kurtluyuz biz ailecek. İki gün yerimizde dursak sıkıntılanıyoruz.
Kafamın, aklımın ve bünyemin fevkalade karışık olduğu zamanlarda daha çok gidesim oluyor. Gitmek tabi ki kaçmak olmuyor, kaçmaya uzaktan yakından benzemiyor ama bir tür aralanma oluyor. Gittiğim yerlerin, kimlerle gittiğimin, neyle gittiğimin bir önemi yok. Eğer bir kere bile bir hava alanında ya da bir otobüste ağlamışsanız; artık tüm hava alanları ve otobüsler kirlenmiş oluyor. O, bünyeyi darmadağın edenler sizinle seyahat ettiği sürece her şey aynı kalıyor. Sekiz saatlik cam kenarı koltuk seansı bir anda gerçekle hayalin birbirine karıştığı başka bir seans oluveriyor. Yapabiliyorsanız yalnız çıkın yola. Yol arkadaşlarınız olsun ama siz yalnız olun.
Neyse, dağıtmayalım. O kadar yoldan sonra tabi ki hasta olup yatak döşek yatmam normaldi. Neden, çünkü insanlar klimaları -1432 derecede çalıştırıyor! Morg mu işletiyorsunuz arkadaşım? Boyun, omuz ne varsa tutuldu. Arka tarafımda taş gibi bir T bölgesi oluştu. Masaj konusunda yardımcı olacağını ima eden ama kılını dahi kıpırdatmayan bir takım arkadaşlar da artık, bilemiyorum…
Bangladeş, bildiğimizin dışında biraz daha karışmış, biraz daha isyankar, biraz daha anarşik (bu lafın da hastasıyım) bir halde. Onun dışında yağmur sezonu. Ne mutlu bize çünkü indiğimizde hava 38 dereceydi. Tam biz fenalık geçirmek üzereyken ertesi gün yağmur başladı ve hava biraz daha yaşanır bir hale geldi. Ha bir de mango sezonu ki ne mutlu bana. Seviyorum, ne yapayım. Zaten sağ olsun onlar da bana tabak tabak veriyorlar. Şu bir hafta hayatım mango yiyip kahve içerek geçti.
Sonra, Bozcaada…
Ama önce Tekirdağ - Çanakkale yolu. Anasını sattığımın adasına 8 saatte gidip, 8 saatte döndük. Ulan o sürede ben Bangladeş’e uçtum ya! Valla arabayı İco kullandı ama vitesleri ben değiştirdim yani benim de payım var aslında bunda. Arka koltukta oturan Mayram’ın ineklerini hayal etmek dışında bir payı yok bu sürede. Arka arabadaki zırtapozlara da bir şey demeyeyim hadi. Hayal edin, altı kız (Dur! Vazgeçtim, etmeyin) toplanıp bir adaya tatile giderler. (Çeşitli korku filmleri böyle başlar zaten. Bir grup ebleh genç toplanıp, yolu izi birbirine karışmış, ıssız bir adaya tatile giderler. Hayır, neden? Geri zekalı mısınız? Yer mi bitti de kuş uçmaz adanın ortasında bir ahşap kulübeye tatil yapmaya gidiyorsunuz. İki insan içine karışın, on lira fazla verin de otelde kalın. Hey Allahım!) Ne diyordum ben, ha, altı kız toplandık, Bozcaada’ya gittik. Şarap tadım festivaliymiş. Sonuç; odada açtığımız kırmızı şarap şişesinden aldığım bir yudum buruk şarap dışında bir gram şarap içmeden geri geldim. Neden? Mezeler, rakı mezesiydi dostum. Mezeler… O restoranın aşçısıyla evlenebilirim. Ama o kadar küçük ki ancak evlatlık alabilirim. Zaten ilk akşam, “afiyet olsun” demek için masamıza geldiğinde kalkıp çocuğu yanaklarından şap şup öptüğüm için; ikinci gece masaya beş metreden fazla yaklaşamadı. Artık nasıl öptüysem, hayattan soğudu çocuk herhalde. Çok yemekten ölünür mü bilmem ama zevkten yani yemek yemenin zevkinden ölünseydi ben o gece ölürdüm. (İlgilenen arkadaşlar için yerin adı Sandal Restoran)
Kaldığımız pansiyonda ki beyaz peynir kılıklı kızı gecenin birinde “biz kahve içebilir miyiz” diye uyandırdığımız için bizi bir daha o pansiyona almayabilirler ama onun dışında hiçbir sorunumuz olmadı. Altı kız, iki gün bir arada kalmayı başardık. Survivor Bozcaada! Emeği geçen herkese teşekkürler.
Şu an itibariyle de annemle babam adadalar. Ailecek çıkarma yaptık. #ezikböcek eksik kaldı bir tek, yazık. O da Ankara’da rakıları güpletiyor, ne yapayım. (Aha bu aşamada hükümet buraya el atabilir. Rtük tarafından bloğum karartılabilir)
Bu hafta sonu da “kır kıçını da evde otur kızım” ısrarlarına rağmen, #obsesifmakinist’in de bloğunda belirttiği üzere Kaş’tayız. Aferin bize. Bünye kendini daldığı sularda bırakacak sonunda. Dün bir “arkadaş” ın “nasıl dayanıyor o bünye şaşıyordum zaten” cümlesinin de ispatladığı nazar değmesini atlattığımızı umuyorum. Yeniden deniz, kum (çakıl da olabilir), güneş üçgeninde; yüzücü sırtı atletimle sağda solda yanıp saçma sapan yanıklar sahibi olmamak umudundayım.
Döndüğümde yine görüşelim olur mu, bunu saymam. Karpuz keserim size. Ya o değil de yaz bitecek ben hala karpuz yemedim iyi mi!
Meraklısına not: Evet, o fotoğrafta ki benim.
Ne fotograf cekermisim dostum :) ellerime saglik. Ben bunu hiç saymam.. Meşenin rakının tadına doymadım ki ben. Kaş'a selam. Obsesifmakinist'i de öpüyorum. Bende çeşmeye yola çıktım. Ege Akdeniz bize emanet! Saygılar :)
YanıtlaSilYolda olmak tam olarak açıklayamadığım bir şekilde rahatlık veriyor bana. Yolda telaşlanan, stres yapan, korkan insanları gördüğümde bu halleri bana çok anlamsız geliyor o yüzden . Çünkü yolda olmak henüz hiçbir yere ait olmamaktır. Yolda olmak bir "gitmektir" bir de" gelmek" oysa ne gitmiş olmaktır yolda olmak ne de gelmiş olmak. Hesap sorulamayacak bir vaziyettir yolda olmak. Neredesin diye sorulduğunda " Yoldayım" diye cevap verdiğinizde hissettiğiniz duygudur yolda olmak. Tüm yükümlülüklerinizi hükümsüz yapan bir faaliyettir. Teslim olmak evet. Ne yapmalıyım şimdi diye endişe etmenin faydasız olduğu bir teslim oluştur. O yüzden bunaldığımda yola çıkarım ben. Yürürüm. Önce kendime en uzağından bir hedef belirlerim gitmek için. Sonra giderim. Tatilde okuduğun bir kitap ya da merak edip severek araştırdığın bir konu veya ders gibidir benim için yürürken düşündüğüm şeyler. Zorunda olmadan yaptığımız şeylerden biri. Yolculukta böyledir işte. Zorundalıklarının son kullanma tarihi geçmemiştir ama hepsinin canı cehennemedir öyle değil mi ?
YanıtlaSilTabi benim gitmelerim gitmek sayılmaz senin gitmelerinin yanında :) Diyorum ki ; Kalmasını istediğin Gidenlerin Gittiğini görmemek için Işık hızında gitmek
lazım gidenden.Kal dediğin gidenin Gitmişliğinden yansıyan ışınlar sana ulaşamaz böylece.Ama Acıdır ki sen ondan onun senden gideceğinden daha hızlı gitmiştirsin.
Geçmiş olsun ayrıca.
Daha fenası ne biliyor musun; o kal dediklerim gidiyorlar ama ben kalakalıyorum olduğum yerde. Sonra ben koşarak gideyim derken, ayağıma takılmış gibi benimle her yere geliyorlar.
SilGTA da nereye gitsen peşinden gelen lanet karı gibi.. olum bak git desen de gelirler..
YanıtlaSil