Hava alanı kapısından elinizde valizle çıkarken ne düşünürsünüz? Ben hep o kapının önünde bekleyen biri olsa diye düşünürüm. Sonra da acaba o anda kim orada olsa isterdim diye… Dış kapıdan değil de dış kapıya gelmeden önce ki o ara kapıdan çıkarken biri orada öylece dikiliyor olsa derim içimden, beni görünce gülerek el sallasa. Ben de şaşırmış, ördek gibi bir surat ifadesiyle ona el sallasam. Gelip elimden valizimi alsa ben de “Ne işin var senin burada?” desem. “ E seni almaya geldim” dese. Kim gelse diye düşünürüm. Ben hep düşünürüm, ondandır.
Aylardır cüzdanımda taşıdığım bir yüzük var. Annemin incili yüzüğü. Arkasında ki kaynak kısmı incelmiş, her an kopacak gibi duruyor ben de korkumdan takamıyorum, olur da parmağımdan düşerse diye. İlk yapılması gereken işler listesinde güya ama bir türlü yapılamıyor. O kadar balık hafızalıyım ki; ne zaman cüzdanımı açıp o yüzüğü görsem, yaptırayım diyorum ama hemen arkasından daha cüzdanı kapatır kapatmaz unutuyorum.
Evde ki gramofonu da artık tamir ettirmeye karar verdim. Bir zamandır kendisi ile ne yapacağımı düşünüyordum ve sonunda tamir ettirip çalmaya karar verdim. Bir de Müzeyyen Senar plağım olsa işte, oh değmeyin keyfimize. Balkona yakın bir yere koyarız. Serin yaz akşamında ağaçlı balkonda püfür püfür rakı sofrası kurarız o gramofon arkada tıngırdarken.
Dolapta bir şişe beyaz şarap var. Şarap bozulur mu dolapta durdukça? Ekşir mi ya da? Tek başıma içemem ben o şarabı diye diye sakladım ama daha ne kadar sirkeye kaçıracağım bakalım?
Çok fena ellerim kaşınıyor. Kafamın içi cümlelerle dolu ama yutuyorum. Yenilir yutulur cümleler değil çünkü. Korkumdan yazamıyorum. Hani bir şeyleri sesli söylerseniz çağırırmışsınız ya bende olur da yazarsam ne olur diye korkuyorum. Birazını yazdım. Elimi ağzıma sokup kusmuşum gibi oldu ama baya da yazdım. Sonra da sakladım. Aylar sonra o taslağa dönüp bakınca kendime acıyabilirim, gülebilirim ya da öylece alıp bloga koyabilirim. Ama yok öylece koyamayabilirim. Dedim ya yutulamaz yerleri var.
Kolaj yapmaya karar verdim ama bir türlü büyük boy ve kalın yapraklı bir defter bulamıyorum. Kadıköy'ü talan etsem bulur muyum? Bence bulurum. Hem iki sahafa girer kitapları koklarım. Eski kitap kokusu ile yeni kitap kokusu arasında hangisi daha güzel karar veremiyorum. Derin derin nefesler alasım var içlerinden, onu biliyorum.
Hani beni üstüme alınmakla suçluyorlar ya, yok, bir tek ben değilim üstüne alınan. Herkes, herşeyi üstüne alınıyor. Herkes kendini dünyanın merkezi sanıyor. Bak yine sinirleniyorum ya! Çok sinirleniyorum hatta... Nereden geçiyordu bu ekvator çizgisi, bir deyin bakayım bana.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder