Bu çocuk hep bir tuhaftı. En başta beş kg doğmuştu, eve geldiğinde yeni doğmuş gibi değil de üç aylık gibiydi.
Daha bebekti, evde ona bakacak kimse kalmayınca karşı komşunun kucağına bırakıverdi annem, bırakmak zorunda kaldı. O zamanlar insanlar daha iyilerdi ya da bana öyle geliyor da olabilirdi.
Sessizdi, ben çok konuştuğumdan belki, dili geç açıldı. Bir de ağladığını çok az hatırlarım. Bir tek babamı evden gemiye yollarken, onu kırk beş günde bir gördüğünden ona ağlardı. Bağırmazdı, tepinmezdi, bir şeyleri kırmazdı, kimsenin saçını çekmezdi.
Ben dokuz yaşındaydım o dört yaşındaydı; evde tek başına kalıp, televizyonda çizgi film izlerdi ben gelene kadar.
Ben on yaşındaydım, o beş yaşındaydı korku filmi izleyemez, MJ in Thriller klibinden ödü kopardı.
Ben on iki yaşındaydım, o yedi yaşındaydı; okulun bahçesinde düşüp kafasını yardı. Benim hala bir tane bile dikişim yok ama onun alnında hala iz var.
Ben onbeş yaşındaydım, o on yaşındaydı; "Oyun oynayalım" diye etrafımda dönerdi, bende ergen ergen "ufff rahat bırak beni bir yaaee" derdim.
Ben yirmi yaşındaydım, o on beş yaşındaydı. Ben bir kere daha üniversiteye başladım, o anadolu lisesini kazandı. Kitap kapağı açmamıştı, annemler Bodrumdaydı, ben işteydim.
Ben yirmi dört yaşındaydım, o on dokuz yaşındaydı. İkimiz beraber mezun olduk. Onun kep giydiğini görmeye gittiğim otobüste son üç yılımı bana zehir eden adam vardı ama artık kaç yazardı.
Ben yirmi beş yaşındaydım, o yirmi yaşındaydı. Ben İstanbul a geldim, o İzmir de kaldı. Tüm o çocukluklar geçip yirmili yaşlara geldiğimizde o beş yıllık fark son hızla kapandı. Arkadaşım oldu, sırdaşım oldu. Ha O hep benden beş yaş büyük oldu, çoğu zaman ben kızkardeş gibi oldum ama o benim çocuğumdu. Hala da öyle... Hala da ondan saçmalama boyutunda evhamlanışım. Hala da ondan yemek yedi mi, uyudu mu, sokakta mı, evde mi, parası var mı, ağrısı sızı var mı merak etmem. Arada bir hayatı ona zindan etmem ondan.
Ben otuz oldum, o yirmibeş oldu. Arada asker oldu, arada aşık oldu, arada mezun oldu, kocaman bir adam oldu ama ADAM oldu.
Ne söylediğini ve neden söylediğini, nerede söylediğini bilen; aramızda o oldu.
Can yaksa da gerçek, gerçektir diye yumuşatmadan söyleyen; o oldu.
Ben kendimden şüphe ederken, bana inanan o oldu.
Yanlışımı yüzüme vuran, doğrularımı bana hatırlatan o oldu.
Saçımı, kıyafetlerimi hatta parfümlerimi en acımasız eleştiren, en zor beğenen o oldu.
Bugün de yirmi beş oldu.
İyi ki doğdu, iyi ki oldu. Kardeş isteyen benmişim ama hep bir kız kardeş istemişim. Ama iyi ki O oldu. Kocaman bir kardeşim oldu. Tam yirmibeş yıldır benim sırtımda sağlam bir duvar var, bana hayatın en büyük hediyesi de bu oldu...
Mutlu yaşlar ezikböcek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder