13 Temmuz 2011 Çarşamba

BEKLE ZEUS BİZ GELİYORUZ!


Bilenler bilmeyenlere anlatsın ki biz aslında herkese anlattık sanırım, biz de tatil demek macera demek. Daha önceki acı-tatlı tecrübelerimizden de öğrendik ki biz bazı konularda ne kadar şanslıysak bazı konularda da o kadar şanssızız. Yani bir haftada hem uçak hem tren kaçırıp iki kere yanlış hava alanına giden ve en son günde içinde her şeyin (pasaport dahil) olduğu çantayı bir gece klubünde çaldıran bir ekip olarak sabıkalıyız.


Gecenin 12 sinde Edinburgh ta bir otobüs durağında, ellerinde valizlerle kala kalmış 3 kız düşünün. Şehirde ki caz festivali nedeniyle de bütün odalar dolu. Ne yaparsınız? Makul cevapları geçip ne yaptığımızı söyleyeyim; kuzenlerden büyük olanı otobüs durağında valizlerin başında bırakıp küçük olanla otel aramaya gidersiniz. (Ha ama sonuçta acayip ucuz bir fiyata dubleks bir odada kalırsınız o ayrı)

Gecenin 2 sinde Londra da çantanızı çaldırıp meteliksiz ve kimliksiz kalırsanız ne yaparsınız? Cumartesi sabahı konsolos yardımcısını yatağından kaldırır, bu arada valizleri toplayıp bir market arabasıyla Victoria sokaklarında gezdirir, evsizlere ayrılmış biletlerden faydalanıp havaalanına gidersiniz.

Sevilla da normalde düz gitseniz 10 dakika olabilecek mesafeyi; bütün yollarını daracık ve birbirine bağlı yapan İspanyollar sayesinde 20 dakika da alamayacağınızı fark edip Dünya Kupası çeyrek finali maçına yetişmek için taksiye binerseniz ne yaparsınız? Telefonunuzu takside bırakıp inersiniz.

Olsun, ne kadar çok şey öğreniyoruz hayatta. Onlarca ziyandan sonra telefonu nasıl taşıyacağımızı, pasaportu nereye koyacağımızı, ne yiyip ne yemeyeceğimizi, siyah biranın hiç hoş olmadığını, İskoç aksanı denen şeyin içerilere, köylere girdikçe Klingon dilinden farksız olduğunu, yavşamakta İtalyan erkeklerinin üzerine olmadığını, İspanya da yolu aynı anda 8 kişinin tarif edebildiğini falan filan...

Şimdi de sıra geldi yeni maceramıza. Bu sene parasızlık başta olmak üzere bir takım sebeplerden bir takım planları (yine) erteleyerek Yunanistan a gitmeye karar verdik. Nasıl olsa bir gün gidecektik bari aradan çıksın değil mi? Hazır yakın, hazır ekonomik kriz var (evet, fırsatçılık), hazır yaz… Ama bir de hazır karışık. Ya arkadaşım biz gidiyoruz adamlar neredeyse iç savaş çıkaracak. Ya bir oturun yerinizde! Yoksa benim sevgili kuzenimin (obsesifmakinist) hayalleri gerçek olacak ve biz bir adrenalin tatili yaşayacağız: kaçırılmalar, eylemler, rehin alınmalar veya almalar, polis takibi… Ya böyle tatil hayali mi olur savaş oyunu simülasyonu gibi! Stockholm sendromundan mustarip bir halde döneceğiz sonra ülkeye ki ben zaten yanlış adamlara aşık olma konusunda hayli ilerdeyim.

O zaman sayın ve sevgili okuyucular, dua edin bizim için! Tek parça ve kayıpsız gelebilelim. Bir haftada 4 şehir aralarda köy-kasaba-dağ planlarımız var, düşüp bir yerlerimizi kırıp yarmadan gelelim. Kaybolmadan gelelim diyeceğim ben İstanbul da kayboluyorum. O kadar otobüsün içinden bari en fazla 1 tanesini falan kaçıralım. Tavernalarda uzo içip tabak kırmak tek şiddet içeren anımız olsun.

Ya bir gidelim gelelim, ben size neler anlatacağım. Ha bu arada, bakalım şu "Yunan tanrısı gibi" deyimi ne kadar doğruymuş...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder