Çok fena hayallerim var.
Şöyle yeşillikler içinde, bir gölün kenarında sessiz sedasız bir ahşap ev mesela. Sabahları güneşin camdan vurduğuna bakmadan, hafif bir serinlik olsun. Pencere yarı aralık duruyor ya, tül perdeler şişip havalansın, yavaş yavaş süzülsün havada. Sonra o gölün etrafında bir sabah yürüyüşü yapmak için kalkay(l)ım yataktan. Altımda eşofmanım, üzerimde tişörtümün üzerine geçiriverdiğim bir hırka, ayağımda terliklerimle çimenlere basa basa yürüyeyim. Sonra biliyorum her zaman ki gibi toprak çağırsın beni, atayım terlikleri ayağımdan. Gölün bir yerinden suya gireyim dizlerime kadar. Taş kaydırayım. Hindiba da olsun hatta etrafta, ta çocukluktan geliyor o hindibalara üfleme merakı. Sonra yavaş yavaş hazırlanan o ahşap masaya doğru yaklaşayım. Zeytinyağında yüzen kekikli domatesler, bembeyaz peynirler, simsiyah zeytinler, sapsarı yumurtalar, tereyağı ve ballı sıcacık ekmekler, yanında da demli bir çay. O sofradan bir saatten önce kalkan adam değildir!
Sonunda sofradan ayrılabilince ben elime bir kitap alayım; şu göle bakan ahşap salıncaklar var ya oraya bacaklarımı toplayıp oturayım, arada çayımı tazelesin birileri yeter. Yavaş yavaş sallanırken şu bir türlü bitiremediğim kitaplardan birini okuyayım huzur içinde. Şöyle öğlene doğru da bir kahve içeriz (koyu olur belki). Hani asıl öğünü akşama saklıyoruz ya o yüzde sadece ekmek arası peynir- domates- yeşil biberden oluşan bir ara öğün yesek. Yanında da soğuk bir şeyler. Hatta yemeği ahşap iskelenin en ucunda, ayaklarımı göle sarkıtıp yesem.
Sonra akşam yemeği: tabi ki balık! Ve tabi ki rakı! Roka. Nar ekşili çoban salata. Zevkten adam ölür mü? O anda ölsem, zevkten ölürüm. Dışarda hava alacakaranlık. Gölün bir yerlerinden güneş batıyor. Parmaklarımda ki balıkları yalıyorum. Kadehim buzdan terlemiş, beyaz beyaz bana bakıyor. Kavun var mıdır? Vardır bence.
Azıcık çakır keyif, azıcık dumanlı masadan kalksam. Ayaklarım birbirine dolanmıyor ama ebleklik derecesinde bir gülümseme var yüzümde. Gözlerim kısılmış. Gölün kenarından, o temiz havayı içime çeke çeke, yalın ayak odama yürüsem. Karanlık sulara bassam yine yürürken. Odaya vardığımda pencereler hala aralık, akşam rüzgarı var hafif hafif. Bembeyaz çarşafların yansıması dışında ışığı bile açmasam. Üzerimde ne varsa çıkarıp öylece yatsam, uyusam.
Çok fena hayallerim var. Çok fena…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder