20 Haziran 2011 Pazartesi

BAŞINI GÖĞSÜME SAKLA SEVGİLİM



“Ben zaten, karaya vurmuşum zaten…”

Hayt huyt etmesi, atıp tutması kolay oradan. Ama iş, önüne gelince ne yapacağını bilmekte. Bir film izlersin, bir şarkı dinlersin, bunlar zaten bu işe yarar, hatırlarsın. Hatırlamak istemiyor olman, istememen kaç yazar? Sana soran mı var?

“Bir an gelipte küllenince, yüreklerimiz dinlenince, başka sevgilerde teselli bulunca…”

Bir dakika… Bir kere zaten sabah sabah Sezen dinlemek yeterince kötü bir fikirdi. Ama bunu dinlemek daha da kötü bir fikirdi sanırım. Ya, öyle başımdan çok fena şeyler geçmiş, acılara gark olmuş gibi davranmayacağım. Tamam, acı çektim, canım yandı ama kimin yanmadı ki? Hem hangi yaranın daha büyük olduğuna kim karar veriyor. Yaranın büyüklüğü daha önce ki yaralarına göre ölçülebilir ancak, başkasının yaralarına göre değil. Ama işte tuhaf olan; bu Sezenler canını daraltmadan sadece sızılarını canlandırarak eşlik eder sana. Sen de izin verirsin.

“dudağında, dilinde ellerin izi var.”

Aksi takdirde ayakta duramazdık. Sahnenin önüne gidip çalan şarkıya bağıra bağıra eşlik edemezdik. O bardan hala iki ayağımızın üzerinde çıkamazdık. Elimizde ki bira şişesini bu kadar sıkı tutamazdık. Bir İstiklal boyu kadar yolu yürüyemezdik. Her yer hatıra mıdır anı mıdır ne zıkkımdır onunla dolu olsa ne yazar. Ben sahnenin hemen önünde ki o ahşap sütun hakkında konuşuyor muyum? Hayır! O zaman onlarda konuşmasın. Sokağın köşesinde ki midyecinin önünde birisinin arkasından bakıp baya baya ağladığımı da söylemesinler. Sonra gözlerimi silip, burnumu çekip bara geri döndüğümü de. Ben susuyorsam herkes sussun. Ama ben susuyorum da, kana kana içmediğimden hep yudum yudum aldığımdan olsa gerek susuzluğum baki benim.

“sonunda bir oyuncak kara sevda aldım senden, yani değişmedim hala öyle biraz çocuk kaldım.”

Hah işte bu benim, yoktan var eden, var olanı da yok sayan… Elindekinin elinde durduğunu fark etmezken, avucuna sığmayacak kadarları tutmaya çalışan. Şu dakika itibariyle de artık eni konu saçmalayan. Ne mi oldu? Hiç. Valla ya, hiç. Hiçbir şey olmadı. Olduramadım. Olduramamak gibi de bir huyum var sanırım. Aslında yanlış. Oldurmak zorunda olmamak lazım. Kendiliğinden olması lazım. Hani böyle birden, hop diye! Ben bile anlamadan. Anlamaya çalışıyorsam bir şeyler eksik demektir. Karışık kuruşuk, olduğu gibi darmadağınık kalmasını sevmek lazım. Öylece yani işte…

“geçer, geçer, daha öncekiler gibi bu da geçer”

Yatağı toplamak kadar kolay mıdır aklı toplamak?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder