Bazen siz ne kadar uğraşırsanız uğraşın karşınızda ki canı ne anlamak istiyorsa onu anlar. Kullandığınız dil, kelimeler, kurduğunuz cümleler fark etmez; o nasıl istiyorsa öyle anlar.
"Taş" dersiniz "keş" der, "canım dersiniz "canın çıksın" der, "ama" dersiniz "hep ama, hep ama" der ya, hah işte o zamanlarda yapılması gereken şudur: susmak! Çenemizi kapatıp oturmak. Neden? Haksız olmaktan ya da beceriksizliğimizden falan değil sadece o an, konuşmak için iyi bir an olmadığından. Herkesin içinde ki Mr. Hyde dışarı fırlamışken aklı selim bir konuşma yapılamayacağından. Bir saniyeden itibaren o konuşma sadece bir dart oyunu ya da bıçak fırlatma sahnesine dönüşebileceğinden. Hadi bakalım önce kim kimi neresinden vuracak?
Genel olarak bu durumlarda sanki biri Latince biri de Flemenkçe konuşuyormuşcasına "ben onu demek istemedim", "beni yanlış anladın", "ben öyle demedim", "ne dediğinin farkında mısın" şeklinde yüzlerce cümle kurulabilir. O zaman ne yapıyoruz? İki tarafta aynı dilde ve mümkünse Türkçe konuşmaya karar verene yahut bunu becerebilene kadar susuyoruz.
Afern bize! Hadi bakalım, bir iki üç tıp! Ama durun durun, bunun bir tür trip yahut tavır olmadığını, aslında doğru olanın bu olduğunu anlatmak içinde sakın o anda çabalamayın. Dedim ya henüz ortak bir dilde konuşmuyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder