10 Şubat 2012 Cuma

DEJA VU

Ancak başka birinin hikayesi ortaya çıkınca kendi hikayenizi anlatabildiğiniz durumlar vardır. Benzer bir şey görünce; sizin de konuşmadığınız, sakladığınız, gömdüğünüz ne varsa ortaya çıkar. Normalde konuşmak istemediğiniz için konuşmadığınız bir şeyden bahsediyorum. Kabullenmesi zor olduğu için uzun zaman inkar ettiğiniz, reddettiğiniz; sonra kabul etmek zorunda olduğunuzu fark edip buna sinirlendiğiniz ve isyan ettiğiniz şeyler. Bütün bu süreci sadece siz biliyorsunuz ve zaten sadece siz bilmek istiyorsunuz. Herkesin her konuda bir fikri var. Çoğu zaman da sadece yardım etmek isterler ama öyle değil. Öyle olmuyor. Yardım etmek isterken ya da siz iyi misiniz, sağlam mısınız diye anlamak için konuyu her açtıklarında; siz bunalıyorsunuz. Sorulan sorulardan, imalardan, bakışlardan ve yüzlerin aldığı o merhamet ifadesinden. Acımak değil hayır, evet o da var ama kastettiğim onun dışında, o merhamet ifadesi. Bu, sadece konunun vahametini yüzünüze vurmaktan başka bir işe yaramıyor. Siz bir tür savunma mekanizması içinde konuyu basitleştirme, yok saymasa da küçültme çabası içindeyken o ifade, daha büyük ve kötü bir şeyler olduğunu yüzünüze vuruyor. Kaçamıyorsunuz. Karşınızdakine kendi taktiğinizle cevap verdiğinizde sizi vurdumduymaz, umarsız sanıyor. Hafife alıyor, ciddiye almıyorsunuz sanıyor. Oysa ki sadece hafifletmeye çalışıyorsunuz.
Yok sayarak hiçbir şeyi yok edemezsiniz. Bu çok net. Defalarca da kanıtlanmış bir şey. Kaçarak hiçbir şeyden kurtulamazsınız. Bu da net. Bunları yapmak sadece kendinizi oyalamak ama bazen de o gerekiyor işte. Tam olarak oyalanmak. Kafada ki duman, sis her neyse işte o dağılana kadar en azından.
Bu sabah ufak çapta bir “deja vu” ydu benim için. Yakınlardan gelen bir ses yüzünden kendime ait sesleri hatırladım. O kadar uzun zaman konuşmamışım ki ben bile varlığını unutur gibi olmuşum. Mümkün olduğundan değil, insan beyninin tuhaf çalışmasından. Yerine başka şeyler koyarak kapatıyorum delikleri. Her konuda olduğu gibi bunda da ikame mallarla idare ediyorum. Hayatımda ki insanların dışında ben o çatlakları ve delikleri yakınım olmadığı halde kendime yakın sandığım iki kişiye gösterdim ve ikisi de çıkıp gitti hayatımdan. Yarım kalmış cümle gibi, havada asılı kaldık. E ben anlatacaktım. Kimseye anlatamadıklarımı ya da anlatmak istemediklerimi anlatacaktım belki. Madem dinlemeyecektin neden sordun ki? Neden dinlermiş gibi yaptın ki? O ses aralığında konuşmak kolaydı sanki benim için, kolaydı sanki sana anlatmak! Şerefsizim iç eziyorlar. Nasıl da büyük ayakları var, bastıkları yer göçüyor.
Kar yağıyordu sabah. Şimdi güneş açtı. Yok ya, öyle metafor falan yapmayacağım, gerek yok. Zaten ben gidiyorum. Başka bir memleketin yine soğuk başkentine. Hava eksilerdeymiş ama kar yokmuş. İçinde kaybolası bir şehir orası, beni de öyle birkaç gün tutuverse yeter.
Bir de, bir gün döndüğümde beni o havaalanında biri karşılayacak, biliyorum. Bir gün…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder