Şu saatlerde her normal ve sağlıklı Türk kızı gibi Kuzey-Güney i izliyorum. Ve elbette ki Kıvanç hakkında ki düşüncelerimin tamamını burada yazarak Muzır Neşriyat bilmem nesi dahil olmak üzere bilimum kontrol mekanizmalarını karşıma almayacağum. Hazır reklam arası verilmişken iki satır paylaşalım değil mi?
Bu arada en son Mavi reklamında Kıvancımla oynayan hatunun "ay bana aşık olmasından korkuyoruğğmm" şeklinde saçmaladığı yerlerde gönül diyor ki; al bu şaşkoluzun saçını dola eline sonra..........peh, neyse, sakin olalım.
Neler oldu şu son bir kaç gündür? Ağrılarda bir azalma yok hatta gün geçtikçe gitmemekte ısrar etmekteler. Eklem romatizması sahibi olmak kötü bir şey olmayabilir canım. Böylece annemin bana verdiği şu sarı şalı değerlendirmenin bir yolunu da bulmuş olurum. Yok teşhis bu olmazsa, bir ihtimal bu seferde başka bir yerim düzleşiyor olabilir ki bu göbeğim olsa, 7/24 ağrıya razıyım!
Bütün o doktor üşengeçliğimi bırakmalı ve bu koca kıçımı kaldırıp gitmeliyim. Ayrıca başka konularda da aklımı başıma devşirmeliyim. Devşirme eyleminin tam açıklamasını ya da tanımlamasını yapamamam bir yana; aklımı başıma nasıl devşireceğim de ayrı bir muamma! Ayarı bozuk bünye, vücuttaki ağrılar yetmiyormuş gibi bir de baş ağrısı arıyor kendine. Kesin! Dur bakalım, hayırlısı...
Onu da geçtim, yeni haber aslında eski konu, uzun bir aradan sonra yeniden Uzakdoğu. Ekim ayında sizlere bir kez daha Şangay'dan ve Bengal diyarlarından sesleneceğim. Bekleyin...
Bir de... Ya bir de bildirmeye değecek neyim kaldı acaba? Bildirimsiz bir konumuz var ki kendisi önümüzde ki bölümlerde belki açıklığa kavuşur. Göreceğiz ama henüz göremedik.
Reklam arası bitti, Kıvancım göründü. Kızgın kumlardan serin sulara atlamaya, uzun gecelerden sabahlara çıkmaya, cüzdanda ki son 5 lira sanarken pantolonun cebinde 10 lira bulmaya, radyoyu kapatacakken en sevdiğin şarkının çalmaya başlamasına beziyor onu görmek... Ah, ah!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder