Akşam akşam insan sırf kendine eziyet etmemek için açmaz aslında Cem Karaca dan şarkılar... Yoksa böyle "Sende başını alıp gitme" nin içinde "Hayatta hiçbir şeyim az olmadı senin kadar" diyen bir adamla gece geçirilmez, daha ziyade gece size geçirir...
Bunlar hep baş ağrısından oluyor. Önümde açık duran outlook tan üç günlük birikmiş mailleri okurken ve silerken şöyle arkada çok gürültülü olmayan bir şeyler çalsın dedim, fizy den Cem Karacaları açtım, iyi bok yedim, aferin bana!
Eh ne yapalım... Bak şimdi ne diyor: Unut beni, unut arama. Sakla bu mendili, sakla.
Tamam, olay şu: bazı adamların hayata dair cümleleri o kadar afiliyken; sorduğunuz sorulara verdikleri cevaplar nasıl bu kadar saçma olabiliyor? Adam bir masada ya da bir sahil kenarında bir kayanın üzerinde ya da bir restoranın asma katında sayıyor da sayıyor bir gece yahut bir öğle vakti. Okuduğu kitaplar, dinlediği müzikler, izlediği filmlerle önüne açılan pencereler, geniş mi geniş vizyonlar, hiç vazgeçilmeyen prensipler, kırılmayan kurallar. Sere serpe kariyerler, işler, güçler, bitmiş evlilikler, terkedilmiş sevgililer, tecrübeler de tecrübeler.
Kadınları sever hepsi mesela, hem de o kadar ki, çoğu zaman aynı anda bir kaçını birden severler. Sabah olmadan o kadını, o evden neredeyse kovalarcasına göndermeyi de "ben bir şey hissetmediğim bir kadınla uyuyamam" la; "ben kimseyle uyuyamam" arasında bir yerde mazur gösterirler. Gösterirler ki, yarın bir gün hasbelkader yanında uyumanıza izin verirse; bunun ne kadar büyük bir lütuf olduğunu bilesiniz.
On dakika öncesine kadar sizinle son yaşayan filozoftan ders almışcasına konuşan bu adam, bir on dakika sonra yılışık bir sırıtışla dönüp "peki yok mu senin şöyle şöyle bir fantazin?" diyebilir mesela. Bu durumda yapılması gereken; o an için en büyük fantezimizin elimizde ki kadehi kendisinin münasip bir yerine monte etmek olduğunu söylemektir. Fakat dikkat edin, bundan bile zevk alacak kadar sapkınına da denk gelebilirsiniz.
Konu kadınlar olunca bir Bukowski resmi çizmeye bayılırlar ama içlerinde birer Tuna Kiremitçi yaşar. O vakit; hızla kaçmak vaktidir.
Görsel medyayı yerer, televizyonu düşman ilan ederler ama pekala bilirler ki Survivor da Nihat Doğan vardır. Bu gerçeği yadsımaya çalışmak, onun varlığını yok eder mi? Etmez.
Bu şekil adamlar her yerde var. Dikkat edin. Hemen yan masanızda birinin kafasını bulandırırken bulabilirsiniz onları ya da avlanmaya çıktıkları mekanlardan birinde denk gelebilirsiniz. Ama bu adamları bitiren de herkesi aynı kuşun soyundan sanmalarıdır.
Cem Karacam diyor ki "hiç bir elveda bugüne dek bu biçim söylenmedi" Ah bu biçim olmayan öyle çok şey var ki! Çünkü herkes o biçim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder