1 Mayıs 2011 Pazar

BİZ HER BAHAR...



Odanın neredeyse tam ortasında duran sobanın üzerinde asılıydı ıslak tişörtü. O banyoda çıkana kadar kendimi toparlayabileceğim en fazla on dakikam vardı. Daha kapıdan içeri ilk girdiği anda üzerine atlamakla, suratına bir tokat indirmek arasında bocalamış; en sonunda da hiç bir şey söylemeden kenara çekilip içeri girmesine izin vermiştim. Bilirdi benim sessizliğimin hayra alamet olmadığını. O yüzden o da hiç sesini çıkarmadı zaten salona geçip, sobanın karşısında ki kanepeye oturana kadar.


Sırılsıklamdı. Oturduğu yerde montunu çıkarırken yüzünü buruşturdu. Sağ kolunu çıkardı, sol kolunu çıkarırken bir an durdu, zorlanıyordu, derin bir soluk alıp bir gayrette onu da çıkardı. Ne "neyin var" dedim, ne de yardım ettim. Onun beni bildiği kadar ben de onu bildiğim için hiç sesimi çıkarmadan izledim. Gri tüylü, iri yarı kedimiz yavaş yavaş gelip, bacaklarına süründü. İKi bacağının arasında geçip bir tur attı, sonra da gidip sobanın yanına kıvrıldı. Bu da, onun "hoşgeldin" demesiydi. Kendince ilgi gösteriyordu işte...

Tişörtü de ıslaktı, saçları da, pantolonu da. Ama sadece ıslak değildi. Tişörtünün yakasından göğsüne doğru inen o koyu lekelere takıldı gözüm. Kafamı çevirdim. Bir şeyler söylemem lazımdı ama normal bir şeyler. Bir şey ifade etmeyen bir şeyler. "Aç mısın?" dedim. "Bilmem, galiba" dedi. Aptal gibiydi ki bu halinden çıkması zaman alırdı. "Bir banyo yap istersen, ıslanmışsın" dedim. Yüzüme bakmadan "olabilir" dedi. Oturduğu yerden kalkıp, bana baktı "şu tişörtü çıkarmama yardım etsene" dedi. Yanına gitttim. Kollarını yukarı kaldırdı. Haki renkli tişörtü belinden tutup yukarı doğru sıyırdım. Ondan en az on santim kısaydım ama ilk defa çıkarmıyordum o tişörtü o bedenden. Ben iki yanından tuttuğum tişörtü boynundan geçiriken o da bana yardım olsun diye hafifçe eğildi. Bir saniye sonra elimde ıslak tişörtle önünde dikilmiş ona bakıyordum. Gözlerimi boynundan aşağısına indirmeye ödüm patlıyordu. Ellerini omuzlarıma koyup beni kendine çekti. Omuzlarımı bırakmadan saçlarımı öptü, "ben banyoya giriyorum" dedi. Tamam anlamında kafamı salladım. Beni bırakıp, bana bir daha bakmadan odadan çıktı.

Zaten yıkayacağım bir tişörtü neden önce sobaya asıp kurutuyordum ki? Sobanın önünde oturduğum yerde banyo kapısının açıldığını duydum. Ayak sesleri yatak odasına gitti, kapı kapandı. Kalkıp mutfağa geçtim, o gelmeden biraz önce pişmiş ama şimdi soğumuş patlıcan yemeğinin altını yaktım. Elimde tahta kaşık, güya patlıcanları karıştırırken ayak sesleri mutfağa geldi. Her banyodan çıkışı gibi yalın ayaktı. Ben ona dönmeden o belimden bana sarılıp, kaşığı elimden aldı. Yemeği şöyle bir karıştırıp kaşığı içine bırakırken "nimetle oynanmaz öyle" dedi. Gülümseyerek söylemişti biliyordum ama sesi o kadar kırık döküktü ki; burnumda o ağlamadan hemen önce gelen sızı belirdi. Alt dudağımı ısırdım hızla. Yavaşça döndüm arkamı, ıslak saçlarını geriye doğru taramıştı. Sakallarının arasında hala su damlacıkları vardı. Elimle sildim sakalında ki suları. Gözleri o kadar kırgın bakıyordu ki dayanamıyordum, yavaşça, canını yakmaktan nasıl da korkarak sarıldım. O da sarıldı. Tek eliyle saçlarımı okşadı. Patlıcan yemeğinin kokusunun içinden benim saçımın koksunu ayırmak ister gibi, belime doğru inen uçlarını avcuna alıp kokladı.

Bir adım geri çekilip yüzüne baktım; "Neren acıyor?" dedim. "Göğsüm" dedi. "Kaburgalarım..." Ellerimi göğsüne koydum, benim öperken bile içimin titrediği o kafese nasıl vurabilirdi ki insan? İnsanlar... İnsanlar? Alt dudağımı ısırdım yine ama bu sefer yakalandım. Çenemden tutup kaldırdığı yüzüme baktı, ısırdığım alt dudağımı dudaklarının arasına alıp öptü. "Anlaşmayı bozmuyoruz değil mi?" dedi. ;Hayır anlamında salladım kafamı. "Tamam o zaman, ben içeri geçiyorum, masayı açayım. Sen de o yemeği yakmadna altını kapat istersen" dedi. "Tamam" dedim.

Ben tamam dedim o, salona gitti. Mutfağın tezgahına ellerimi dayadım. Buz gibi mermerden medet umarak, bir kaç dakika öylece durdum. Sezen şarkısı mıydı o, "ben her bahar aşık olurum"... Ve biz de her bahar çıkarız, dökülürüz, kırılırız ama dağılmayız. Tutunuruz, tutarız, tutmak için çabalarız. Her bahar başka şekilde döneriz ama her bahar yine gideriz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder