25 Nisan 2011 Pazartesi

MOR

  Alsancak ta ara sokaklardan birinde, sadece müdavimlerinin bulabileceği, neredeyse 20 yıllık bir kuaförün çok eski ve kocaman çiçekli, beyaz kenarlıklı koltuklarında otururken söyledi bana evlenme teklifi aldığını. Sonra da kabul ettiğini. Hem de birden bire...
Ya bir dakika, bir dakika! Sanki hiç olmayacakmış gibiydi. Her seferinde güneş alan bir balkonda ya da senin mor duvarlı odanda, sütsüz kahveleri içerken "acaba" larla yorum yaptığımız onca olaydan ve özneden sonra sanki hep böyle sürecekmiş gibiydi. Kendimi kandırıyorum değil mi? Bilirsin, çok yaparım. Ama bir şeyin zamanı gelmişse gerçekten, olur değil mi? Hep öyle olmuştu ya zaten. Bütün ayrılıklar, hiç kopamayacağımız sandıklarımızdan ayrılmalar, bir anda oluvermişti. Sırf zamanı geldiği için.
Kızım şaka değil, 30 yaş bu, burnumu deldirdim diye dalga geçerken iyiydi. Daha bahsederken bile yüzüne yayılan telaşlı kırmızılığa gülüyorum. Akşamına ne yaptık biz? Kardeş nişanladık. Olacak şey mi? Ne zaman büyüdü bunlar bu kadar? Askere giderlerken de öyle demiştik ya hani. Abla diyorlar hala bize, oradan ayık duruyorum ben.
Senin bana çizdiğin bir ağaç resmi vardı hani, önünde sırtı dönük, saçları rüzgarla savrulan bir kız olan. Ben de sana sabaha karşı saat 3 te bir şey yazmıştım. Bu hayatta yazdığımı ya da yazabildiğimi (ki eğer yazabiliyorsam) keşfeden, yaz yaz diye etimi kemiren insan evladı! Bak yazıyorum. Dediğini yapıyorum. Aslında ben senin bana söylediklerinin bazılarını valla yapıyorum. Ama hala tam olarak saçımı kurutmuyorum sabahları evden çıkarken.
Ben gitmeden bir zaman önce evden kaçmamış mıydım? Hani barmen çocukla buluşmak için. Hani seni gecenin yarısında arayıp "ben gelmiyorum" dediğimde sen bana sadece "emin misin?" demiştin. Ulan ben neyime güvenmiştim? Bilmem, ama işe yaramıştı. Bak sen de bana güvenmiştin. Demek ki aksamayan bir şeyler vardı. Kabak çiçeği açtı mı demiştik?
Ben bilmem, o lila elbisenin altına mor çizgili spor ayakkabılar gayet güzel oldu. En azından ayağımız yere basıyor. Baktım, onun da yüzü kızarıyor senin için. E herkes bize bakıyor, yalan mı söyleyeyim?
Sayıyorum; beş, on, on beş...
Sabah ben gidiyorum. Kına yakacağım ama sağ elime bir daha ki gelişimde. Bekle tamam mı?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder