Çok kararsız kaldığım zamanlar oldu. Bitiremediğim şeyler yüzünden… Normalde her şeyin bir kullanma süresi vardır evet ve ben bazılarının ki geçtiği halde hala kullanmaya çalışıyorum. Artık akıp koktuğu halde yani. Burnumu tıkayıp, yutuyorum.
Yahu saçma sapan şeyleri özlüyorum. Bu akşam birden aynanın önünde rimeli sürerken elim o kadar titriyor ki ben bile inanamıyorum kendime! Veya bordo ojeyi yamalarken neredeyse değil parmağıma elime sürüyorum mereti! Hala mı heyecanlanıyorum yoksa kendimi mi zorluyorum? Yok zorlamıyorum. Zorla heyecanlanamıyor zaten insan. Geçen sefer böyle olmamıştım sanırım, yoksa olmuş muydum? Yine elim ayağım boşalmış mıydı böyle? Of bir de şu hiçbir şey yokmuş gibi yapma faslı var ya; asıl o yoruyor işte. Dik dur, bakma, dönme, her lafa atlama, çok konuşma, soru sorma, ilgilenme… Nefes da almayayım istersen! Tövbe tövbe.
Öyle olmuyor ama işte. Kafanın içinde ki büyük ihtimalle mantık denen şey, sana sürekli şunu diyor: saçmalıyorsun Barika! Abartıyorsun Barika! Yuh artık hala mı Barika? Bir yıl oldu neredeyse, hala mı?
Hala ulan! Var mı itirazı olan? Ben böyle bildiğiniz takıntılı, kendi kendine eziyet etmeye meraklı, manyağın biriyim. Nefret ediyorum, sinir oluyorum, kızıyorum, eeeh yeter diyorum sonra da kıyamıyorum. Sesine, sözüne, yüzüne kıyamıyorum. Cümleler içinde ki kelimelerin bazılarının hatıra yaratmasından nefret ediyorum! Ediyorum ama önüne geçemiyorum. Ama bir tek bana bir şey ifade ediyor ya, bunu biliyorum, en çok da ona bozuluyorum. Susacağım diyorum ama konuşuyorum, dayanamıyorum. Ta yutağıma kadar dizilmiş her şey, mide zaten dolu. Lanet olasıcalar, dizim dizim diziliyorlar boğazıma, yol oluyorlar. Yutamıyorum tabi bende, yutkunamıyorum.
Gideceğim ulan tamam! Yine gideceğim, yine geleceğim, bir şeyler değişecek bir şeyler değişmeyecek. Al işte bak Candan çalıyor tam şu anda, Mühim değil : bitti buraya kadarmış dedim, unuttum bile dedim, avuttum kendimi sözde… Ne bu şimdi, işaret mi? Değil tabi ki! O şarkı, benim yaptığım çalma listesinin içinde bir şarkı, Tanrı koymadı playlistime, ben koydum.
Ben o sabah, arabanın camına başımı yaslayıp midem neredeyse ağzımda saatlerce yol gittim. Başka bir dilde, başka milletlerden insanlara dert anlattım ki ana dilimi bile konuşacak halde değildim. Ben o gün, sadece bir dilim elma ve yarım fincan kahveden fazlasını ağzıma süremedim. Öğk, arabeskin de dibini görmüştüm. Ne yalan söyleyeyim ki? Bedbaht ve berbat bir haldeydim. Uyumamıştım, uyuduğumu sandığım sürece “onu” uyumuştum, sabahın bir saati bir telefonla apar topar uyanmıştım. O gün, bana kim ne sorsa ben değil, benim “zor zamanlar versiyonum” cevap verdi. O versiyon ki daha önce de anlar-durumlar kurtardı. Annem ilaçlar yüzünden ağırlaştığında ve ben toplantı odasında ağlarken, çalan telefonda ki kumaşçıya renk anlatan da o versiyondu, ben değildim. O günde tüm günü ben değil o idare etti. Asıl ben, gayet içeri çekilip, sabah duş yapacak dahi vakti kalmayan bir saatte uyandığı içini, üzerine sinen kokuyu her nefeste almak zorunda kalarak hesap yapıyordu. Her dakikayı, her anı, bir tür işkence kaseti izler gibi kare kare, kanırtarak yeniden gözünün önüne getirip, anlamaya çalışıyordu. Ki anlayamıyordu. Çünkü o kadar basitti ki bu kadar basit olmasını kabul edemediği için başka başka, alengirli sebepler arıyordu. Ama yoktu! Yok! Sonradan onun ağzından da pardon klavyesinden de öğreneceği gibi, öyle derin-manalı bir sebep yoktu. Hatta sebep bile yoktu.
Tamam ya! Geçmiş, geçmişte kalsın. Yok, önce bir “geçmiş olsun”, önce bir geçsin. Hayal kurmak için önce ona bir ihtiyacın olmasın ya da hayal kurduğun anlarda adı aklına bir şekilde gelmesin, ondan sonra. Ondan sonra bir bakmışsın oooo, ama dur haksızlık yapmayalım. O kadar kötü değildim, bu sefer sanki biraz daha mı iyiydim? Yoksa yazdıkça mı iyi oldum? Yazmaya başlarken saçma bir ruh hali içindeydim ama geçti şimdi. Bak yukarıda yazdıklarım bir fazla, bir ağır, bir abartılı geldi! Silsem diyeceğim, yok, kalsın. O da benim, bu da benim. Ben böyleyim. Sac ekmeği gibi, bir öyle bir böyle. Bu konularda dengesizim. Yoktan konu yaratırım hatta ünitelere bölerim, sömestre kadar sürer. İkinci yarı yıldayım ama ben şimdi. Ara karnem zayıf dolu. Yaza kadar kurtarmam lazım.
Yahu saçma sapan şeyleri özlüyorum. Bu akşam birden aynanın önünde rimeli sürerken elim o kadar titriyor ki ben bile inanamıyorum kendime! Veya bordo ojeyi yamalarken neredeyse değil parmağıma elime sürüyorum mereti! Hala mı heyecanlanıyorum yoksa kendimi mi zorluyorum? Yok zorlamıyorum. Zorla heyecanlanamıyor zaten insan. Geçen sefer böyle olmamıştım sanırım, yoksa olmuş muydum? Yine elim ayağım boşalmış mıydı böyle? Of bir de şu hiçbir şey yokmuş gibi yapma faslı var ya; asıl o yoruyor işte. Dik dur, bakma, dönme, her lafa atlama, çok konuşma, soru sorma, ilgilenme… Nefes da almayayım istersen! Tövbe tövbe.
Öyle olmuyor ama işte. Kafanın içinde ki büyük ihtimalle mantık denen şey, sana sürekli şunu diyor: saçmalıyorsun Barika! Abartıyorsun Barika! Yuh artık hala mı Barika? Bir yıl oldu neredeyse, hala mı?
Hala ulan! Var mı itirazı olan? Ben böyle bildiğiniz takıntılı, kendi kendine eziyet etmeye meraklı, manyağın biriyim. Nefret ediyorum, sinir oluyorum, kızıyorum, eeeh yeter diyorum sonra da kıyamıyorum. Sesine, sözüne, yüzüne kıyamıyorum. Cümleler içinde ki kelimelerin bazılarının hatıra yaratmasından nefret ediyorum! Ediyorum ama önüne geçemiyorum. Ama bir tek bana bir şey ifade ediyor ya, bunu biliyorum, en çok da ona bozuluyorum. Susacağım diyorum ama konuşuyorum, dayanamıyorum. Ta yutağıma kadar dizilmiş her şey, mide zaten dolu. Lanet olasıcalar, dizim dizim diziliyorlar boğazıma, yol oluyorlar. Yutamıyorum tabi bende, yutkunamıyorum.
Gideceğim ulan tamam! Yine gideceğim, yine geleceğim, bir şeyler değişecek bir şeyler değişmeyecek. Al işte bak Candan çalıyor tam şu anda, Mühim değil : bitti buraya kadarmış dedim, unuttum bile dedim, avuttum kendimi sözde… Ne bu şimdi, işaret mi? Değil tabi ki! O şarkı, benim yaptığım çalma listesinin içinde bir şarkı, Tanrı koymadı playlistime, ben koydum.
Ben o sabah, arabanın camına başımı yaslayıp midem neredeyse ağzımda saatlerce yol gittim. Başka bir dilde, başka milletlerden insanlara dert anlattım ki ana dilimi bile konuşacak halde değildim. Ben o gün, sadece bir dilim elma ve yarım fincan kahveden fazlasını ağzıma süremedim. Öğk, arabeskin de dibini görmüştüm. Ne yalan söyleyeyim ki? Bedbaht ve berbat bir haldeydim. Uyumamıştım, uyuduğumu sandığım sürece “onu” uyumuştum, sabahın bir saati bir telefonla apar topar uyanmıştım. O gün, bana kim ne sorsa ben değil, benim “zor zamanlar versiyonum” cevap verdi. O versiyon ki daha önce de anlar-durumlar kurtardı. Annem ilaçlar yüzünden ağırlaştığında ve ben toplantı odasında ağlarken, çalan telefonda ki kumaşçıya renk anlatan da o versiyondu, ben değildim. O günde tüm günü ben değil o idare etti. Asıl ben, gayet içeri çekilip, sabah duş yapacak dahi vakti kalmayan bir saatte uyandığı içini, üzerine sinen kokuyu her nefeste almak zorunda kalarak hesap yapıyordu. Her dakikayı, her anı, bir tür işkence kaseti izler gibi kare kare, kanırtarak yeniden gözünün önüne getirip, anlamaya çalışıyordu. Ki anlayamıyordu. Çünkü o kadar basitti ki bu kadar basit olmasını kabul edemediği için başka başka, alengirli sebepler arıyordu. Ama yoktu! Yok! Sonradan onun ağzından da pardon klavyesinden de öğreneceği gibi, öyle derin-manalı bir sebep yoktu. Hatta sebep bile yoktu.
Tamam ya! Geçmiş, geçmişte kalsın. Yok, önce bir “geçmiş olsun”, önce bir geçsin. Hayal kurmak için önce ona bir ihtiyacın olmasın ya da hayal kurduğun anlarda adı aklına bir şekilde gelmesin, ondan sonra. Ondan sonra bir bakmışsın oooo, ama dur haksızlık yapmayalım. O kadar kötü değildim, bu sefer sanki biraz daha mı iyiydim? Yoksa yazdıkça mı iyi oldum? Yazmaya başlarken saçma bir ruh hali içindeydim ama geçti şimdi. Bak yukarıda yazdıklarım bir fazla, bir ağır, bir abartılı geldi! Silsem diyeceğim, yok, kalsın. O da benim, bu da benim. Ben böyleyim. Sac ekmeği gibi, bir öyle bir böyle. Bu konularda dengesizim. Yoktan konu yaratırım hatta ünitelere bölerim, sömestre kadar sürer. İkinci yarı yıldayım ama ben şimdi. Ara karnem zayıf dolu. Yaza kadar kurtarmam lazım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder