2 Ağustos 2010 Pazartesi

BU SABAH

Bu sabah sağ kolumda bir ağrıyla uyandım ve yanağımda, tam gözümün altından çeneme kadar uzanan bir çizgi vardı. Sanki aylarca süren bir savaştan yaralı gelmişim de günlerdir süren tedaviden kalkmışım gibiydi kafam. Ağır. Saçma sapan bir boşlukla kaplı.
Ölmekle ilgili bir yazı okumuştum ve adamın biri sonunda soruyordu ölmek sizce nedir diye. Ölmek, üzerine kafa yormadığım, korkusunu içimde geliştirmediğim, kendimi korkutmadığım bir şey. Belki hiç ölüme yaklaşmadığımdan, belki hiç en yakınımdan kimseyi kaybetmediğimden. sadece bir kere, ergenlik döneminde ki şu meşhur manasız bunalımlardan birinde, kendimi öldürme duygusuna o kadar yaklaşmıştım ve o kadar başarısız olmuştum ki... Sadece şunu öğrendim: bu sadece bir anlık, bir saniyelik bir karar. Saniyenin onda birinden fazla bir sürede bir kere daha düşünür, bir kere daha aşağı ya da o haplara bakarsan bunu yapamazsın. O köprüden atladığında eminim ki suya düşene kadar çoktan vazgeçmiş olursun. İnsan, ölüme ancak bilinçsiz olduğu, kısa devre yaptığı anda karar verebilir. Yoksa asla. Yoksa asla! Kimse için değil, hiç bir şey için değil. Çünkü herşeyden güçlüdür insanın yaşama içgüdüsü. Her şeyden güçlüdür kendini yaşatma eğilimi. Yanında yatanın etlerini dişleriyle koparacak kadar, kendi eliyle kendini kesecek kadar. Çünkü kendine ya da başkasına zarar vermekle ölüm arasında bir seçim yapılacaksa; verilecek zararın boyutu bile önemini yitirir. Sonuçta ölmedikçe, açılan her yara iyileşir.
Bu zaman dilimine kadar ölüm hakkında hiç bu kadar çok düşünmemiştim. Son bir yılda bu kadar yakınıma yaklaşana kadar, neleri kaybedebileceğimi farkedene kadar. Ve haklısın, ölüm sadece bizi yapacaklarımızdan alıkoyan şey. Adamın birinin söylediği gibi; geçirilecek zamanlardan, paylaşılacak olanlardan alıkoyan şey. Ama orada öylece asılı duran bir tehdit değil, kafamızın üzerinde sallanmıyor. Bir gün geldiğinde ondan kaçamayacak olmanın, bu tesilimiyetin rahatlığı olmalı üzerimizde. Böylece o zamana kadar yapacaklarımızdan kendimizi alıkoymayız işte. Bizi durdurmak için değil, bizi yaşamaya azmettirmek için orada ölüm.Ya da öyle olmalı...

1 yorum:

  1. Ölüm imgelemeninin zihnimizde bu kadar karanlık ve acı verici olmasını ne kadar bertaraf edersek ölümle barışma da o kadar kolay olur belki, kanımca ölüm değilde ölümün sonrasın da ki belirsizlik insanı rahatsız eden kısım ne olursa olsun yaşamak çok tatlı sonuçta... Bu karanlığın bertaraf edilmesi de bir ömür boyu sürüyor gibi, öğreniliyor mu peki? O'nu da bireysel olarak göreceğiz...Ne de olsa ölüm her canlının başına gelecek kolektif bir durum ama sadece bireysel bir deneyim...

    YanıtlaSil