Ne yazacağımı ya da nasıl yazacağımı düşündüm birkaç gün. Ama
bazı durumlar için kurulacak doğru cümlelerin sayısı sınırlı oluyor.
Hayatlarımızın büyük bir kısmını arkadaşlarımız kaplıyor. Kendi
ailelerimizi kurana kadar ailelerimizden bile fazla… Hayatımızın rutini onlarla
beraber oluşuyor. Ve rutinin dışına çıktığımız zamanlar da onlarla beraber
oluyor.
Yiyoruz, içiyoruz, sarhoş oluyoruz, gülüyoruz, ağlıyoruz,
kavga ediyoruz, aşık oluyoruz, terk ediliyoruz, terk ediyoruz, kayboluyoruz,
tartışıyoruz, itişiyoruz, meyhanelerde içip; barlarda dans ediyoruz, sokakta
kalıyoruz, aynı odada yatıyoruz, berbat şarkılar dinleyip dalga geçiyoruz,
korkunç filmler izleyip birbirimizi korkutuyoruz, tatile gidiyoruz, denize
dalıyoruz, tepeye çıkıyoruz, aç kalıyoruz, fakir düşüyoruz, bir anda zengin olup
har vurup harman savuruyoruz, savruluyoruz…
Ne kadar bağlandığımızı anlamak için bazen o bağların
kopması gerekiyor. Bu da bizim anlayışsızlığımızdan. Ben kendi bağlarım
kopmadan kıymetini anlayacak şeyler gördüm bu ara; bir dostun, bir arkadaşın
aniden hayatınızdan çıkıp gitmesinin nasıl bir şey olduğunu. Sizi gözünüzden
tanıyan, ne yiyip ne içtiğinizi, çaya kaç şeker attığınızı bilen, zor
zamanlarınızı kolaylaştıran birinin eksilmesini gördüm. Benim hayatımdan değil
ama arkadaşlarının hayatından…
Bugün durduğumuz noktayı ve o noktadan etrafımıza nasıl
baktığımızı ve hatta o noktadan bakınca neler gördüğümüzü etkileyen, sağlayan,
var eden, oluşturan aşamaları onlarla ve onların sayesinde geçtik, geçiyoruz.
Demem o ki; kankalarınıza, pampalarınıza, pampişlerinize,
kardolarınıza, arkadaşlarınıza, dostlarınıza, yoldaşlarınıza iyi bakın. Çok iyi
bakın. Çünkü bu, aynaya baktığınızda gördüğünüz şeye çok benziyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder