15 Haziran 2015 Pazartesi

BANGLA FUNK DANCE??




Deli kızın günlüğünden herkese yeniden merhaba! (o da ne güzel şarkıdır...)

Şu anda masamda duran çubuk kraker (ki kendisine iki hafta önce çaresiz bir şekilde ihtiyacım vardı; e neticede bu da mide) bu Pazartesi sabahımın keyfi oldu. Yazdığım iletiyi ciddiye alıp üşenmeden te buralara çubuk kraker taşıyan arkadaşlarıma selam olsun. Çok tatlı insanlarsınız vesselam.

Benim size bilmem kaç kere anlattığım meşum ve meşhur muson yağmurlarının sezonunda olduğumuz için sağımız solumuz su, çamur falan ama benim takıldığım nokta şu: bu kadar çok yağmur yağan ve hemen arkasından da bu kadar hızlı güneş açan bir memlekette ben neden hiç gökkuşağı göremiyorum? Sorarım size sayın İsveçli bilim adamları. İsveçli demişken size yeni platonik (evet, yine) aşkımı da anlatmak isterim ama anlatacak kadar bile bir şey yok elimde. Henüz... Bekleme yap ticari.

Konuya geleyim;

Bu hafta sonu kendime bir kere daha ispatladım ki bazı müzik türleri hakikaten bana göre değil. Bknz: club müzikleri, house ve türevleri, elektronik müzikler ve adını bilmediğim şu herkesin çılgınlar gibi dans ettiği ama benim iki şarkı arasındaki geçişi bile ayıramadığım dım tıs temposu sabit tüm müzikler. Şimdi bunlara yeni bir tane daha ekliyoruz: Bangladesh usulü funk-dance!

O ne demeyin valla ben de yeni öğrendim. Biraz Hint, biraz Bangla hatta bence baya bir Afrika karışımı, sözü pek olmayan bana ise sözü hiç geçmeyen bir müzik. Açık olayım: yeterince içerseniz, hatta daha fazlasını çekerseniz katlanabileceğiniz aksi takdirde benim gibi "madem geldik boş boş oturmayalım" diye dans edeceğiniz (daha doğrusu etmeye çalışacağınız) bir müzik arkadaşımız. Çok mu ağır oldu? Olmadı. Bugüne bugün falanca festivalde Underworld (ki 90'ların en ünlü elektronik müzik gruplarındandır, bknz: Trainspotting soundtrack)'den taksi tutup kaçmış (tabi ki @obsesifmakinist ile) biri olarak gayet yerinde oldu. Az bile söyledim.

O yüzden çok zorlamamak lazım. Şunun şurasında dinleyebildiğim bir David Guetta bir de sevimli diye Armin Van Buuren var. Hadi Chemical Brothers ve Fat Boy Slim'i de koyalım, sonuçta bizim kuşağımızın adamları ama o kadar. Yoksa yok efendim beyaz geceler, yok efendim dj bilmem kim, yok efendim Hollanda'dan gelen Van bilmem kaçıncı dj lere sabrım yok. Vakt-i zamanında bu memlekette (bknz: Bangladeş) yanlışlıkla lokal dj lerin bir partisinde mahsur kalmışlığım(ız) da var, evlere şenlik.

Demem o ki, yöresel müziklere itirazımız tabi ki yok, ne haddimize ama mesajına aykırılığından ötürü "Batsın Bu Dünya" 'ya yapılan remix'e  ne kadar karşıysak bunlara da o kadar uzağız. Hele dans kulüplerinde bir Çav Bella çalınması dönemi var ki nice anarşistin, militanın, devrimcinin kemikleri sızladı. Ayıp diyorum, başka da bir şey demiyorum.

Ps: o kadar konuştuk bari en güzellerinden eski bir David Guetta ile bitirelim:

https://www.youtube.com/watch?v=zudbz4hOcbc



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder