16 Mayıs 2015 Cumartesi

AY DÖNÜMÜ


 
 
Mabel Matiz, Ayşegül Aldinç’e bir şarkı yapmış: https://www.youtube.com/watch?v=IhEsVL4Msrg
Yapan güzel , söyleyen güzel, öyle bir şey çıkmış işte. Gurbetçi moduna girmeyeceğim, daha çok erken ama bildirmek isterim ki ilk ayı bitirdik.

Öyle bir yağmur yağıyor ki burada; insan suyuna kapılıp okyanusa sürükleneceğiz sanıyor. Dün gece hiç durmadan yağdı yine. Bazen de öyle bir şimşek çakıyor, gök öyle bir gürlüyor ki otuzumdan sonra ben bile dönüp birine sarılsam diyorum. Da orası ayrı mesele…

Evde savaş sesi, silah ve çatışma sesi ve birbirini öldüren adamların kan revan içindeki görüntüsü eksik. Neticede PS başında oturan bir erkek çocuğu yok bu evde. Kimin aklına gelirdi o savaş oyunlarının sesinin eksikliğini hissedeceğim… Bana B.B.King’in öldüğünü watsaptan haber verecek tek insan da o erkek çocuğum, ezikböcek’im zaten.
Ve bana kendi izlediği diziyi izlemem için baskı yapacak tek kişi de obsesifmakinist (ki artık hepiniz tanıyorsunuz)!  Birbirimize canlı yayın yapıyoruz zırt pırt. “Kim nerede nasıl yatıyor” a kadar fotoğraf çekip göndermenin sonu vallahi iyi değil! Bu hafta sonu da Cunda’dan, bir rakı masasından canlı yayın bekliyorum. O ve Yaso’dan… Beraber şarkı söyleyeceğiz, söz verdim.

Yirmi yıl sonra yeniden elime Sofi’nin Dünyası’nı aldım. İlk okuduğumda lisedeydim ve üç ayda okumuştum. Hayatımda hiçbir kitabı bu kadar uzun okumadım! Bitirdiğimde aklımda kalan, aklımın bir patates olduğuydu. Ben kimdim, neydim, neye inanacak, nasıl düşünecektim? Şimdi yaş otuz dört, sene iki bin on beş, yer Bangladeş. Bakalım ne kadar ilerlemiş kafamız, ne kadar biriktirmişiz bu yıllarda. Bazı konularda hiç ama hiç ilerlemediğimi burada bile test edip onaylıyorum ama benim için bile umut var lan!

Bir ev arkadaşıyla yaşamayı da öğreniyorum. Tek başına yaşadığım sekiz yıldan sonra, evde –kardeşimden başka- birinin daha olmasına alışmaya çalışıyorum. O da sağ olsun ben alışayım diye geldiğimden beri bana kısır yapıyor. Bu konuda kısır bir döngüye girmek üzereyiz. Ama şimdilik iyiyiz…

Gözüm renklere de alışıyor. Ömrünü siyah, gri, antrasit (o ne demeyin ama) renklerin içinde geçiren biri olarak bütün bu sarılar, fuşyalar, morlar, turuncular bana fazla geliyor bazen. Sanki bu ülkenin üzerinde papağan patlamış gibi ama dedim ya göz alışıyor. Ne zamanki üzerimde sarı bir etek, pembe bir tişört görürsünüz işte o zaman korkun.

Merak edenler için toplu cevap: İyiyim, merak etmeyin. Zaten iyi olmayacak gibi olduğumda bile iyi olurum bilirsiniz. Ayrıca “iyi” olmamıza yardımcı olan tüm Bengal eşrafına da (onlar kendini bilir) teşekkürü bir borç biliriz. Sayelerinde telefonumda hiç olmadığı kadar grup konuşması var…

 Not: Bugün de gözleme yapılacak evde diyeceğim, inanmayacaksınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder