24 Nisan 2015 Cuma

TROPİK HABERLER





Ve beklenen yazıya geldik gençler; "e gittin de sorması ayıp ne yapıyorsun oralarda" konulu yazımıza başlayalım:

Rüzgarın ağaçları yerlere yatırabildiğini, gerçek gök gürültüsünü aslında bugüne kadar duymadığımı  ve insanı yataktan zıplatan gök gürültüsü diye bir şeyin olduğunu, beyaz şarapla da Sangria yapıldığını ve gayet de güzel olduğunu, Filipinlilerin dövme yapabildiğini, hatta elle çizerek yaptıklarını, beni de sinek ısırabildiğini öğrendiğim Bangladeş'ten herkese selamlar!

Yukarıda bahsi geçen olaylara ayrıntılı olarak gireceğiz ama şimdilik her şeyin ayrıntısına girmesem iyi olur. Beni bilirsiniz, ayrıntılarına girdiğim işlerde başımı derde sokmakta üstüme yoktur.

Memleket (ki artık burası) bıraktığım gibi. Üzerine bu yıllar içinde defalarca yazı yazdım, takip edenler bilir. Hala sıcak, tozlu, kalabalık, üstüne mevsim itibariyle yağmurlu. Ama hala beni çeken bir tarafı var çözemediğim. Onu bu kadar hızlı benimsememe, kabul etmeme neden olan bir şey var. Yıllardır vardı ki olmasa pılımı pırtımı toplayıp (gerçi hepsini toplayamadım ama) buraya taşınma kararını bu kadar hızlı veremezdim. Şimdilik kararımı sorgulamama neden olacak bir durum yok, asayiş berkemal. Maç bile izleyebiliyorum yahu, daha ne olsun!

Burada kocaman, rahat bir evimiz, bahçede maymunlarımız, ne olduğunu bilmediğim ama ötmeye başladı mı susmadığı ve inanılmaz kötü bir sesi olduğu için ümüğünü sıkmak istediğim kuşlarımız, arada tıkır tıkır ses çıkaran süleymancıklarımız, çift değil üç kişilik cibinlikli, çok seksi yataklarımız ve HBO kanalımız var.

Bunların dışında kelime öğrenmeye çalışıyorum, kendime bir yıl verdim belki konuşabilirim diye. Okuma-yazma konusunda ise umudum yok. Bizim ilkokuldayken defter kenarına süs diye çizdiğimiz şekiller gibi birbirine geçmiş, kuyruklu bir yazıları var. Hatta bazı kelimeler o kadar bitişik ki Urfa yöresinden halay ekibi gibi görünüyorlar. Latin alfabesinin gözünü seveyim!

Tropik meyve düşkünlüğüm burada gözünü doyuruyor. Ananasmış, papayaymış, muzmuş ve tabi ki mangoymuş; sürüsüne bereket. Ayrıca suyunu içmediğim meyve zıkkım da kalmadı sanırım: karpuz suyu, papaya suyu, Hindistan cevizi suyu derken mesaneyi genişletiyoruz; tövbe tövbe...

Sosyal çevre diyeceksiniz biliyorum, demeyin, gerek yok. Yok öyle değil, iyi durumdayız yani o anlamda gerek yok. Çevrenin çapı çok büyük olmasa da yeterince sosyal. Üstelik burada uluslararası rezalet çıkarma şansınız da var; neticede her ülkeden insan var elimizde! Buyrun burdan yakın.

Şimdilik böyle, ilerleyen günlerde yeniden görüşeceğiz, daha çok hikaye var ve olacak da... Esen kalın...

(Bu arada eski bir arkadaşa not -ki kendini bilir- : beyaz şarap ve beyaz leblebi bulabildiğin bir ülkede yaşanmaz mı?)



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder