9 Temmuz 2013 Salı

BİZ NEYMİŞİZ?



Yetkili merci tanımlaması genelde yetkileri olan merciler için kullanılır. Yetki denen şey ise genelde bir konuda yetkin olan kişilere verilir. Yetkin olmaktan kasıt genelde o konuda yeterli tecrübe ve birikime, davranışsal özelliklere sahip olmakla ilgilidir.

Ama bunlar genelde olan şeylerdir.

Burası, istisnaların kaideyi bozmak yerine; istisnaların kaide olduğu bir ülke.

Biz başka memleketlerde anormal sayılabilecek, filmlere, dizilere konu olabilecek durumları normal görürüz. Başka ülkelerde toplu istifaya hatta neredeyse toplu intihara neden olabilecek olayları "eh ne yapalım" diye geçiştiririz. Sürekli "bizden adam olmaz zaten" dediğimiz için bizden adam olmamıştır. "Bunlardan adam olmaz zaten" diyerek de adam olabilecekleri seçmek yerine olanı kabul ederiz. Kaderci değil; bildiğiniz tembel, üşengeç, adam sendeci ve vurdumduymazızdır.

Yedi düvele misafirperver ve hoşgörülüyüz diye kasım kasım kasılırken yurt dışından gelen turist kadınlara tecavüz edip öldürür; boş zamanlarımızda da mezhep, din, ırk ve diline göre birbirimizi boğazlarız.
Çalışmaktansa yan gelip yatarak para kazanmanın derdinde olduğumuz için zamanında "hayali ihracat" diye bir şey icat etmişliğimiz bile vardır.

Günü kurtarmak bizde düstur olduğundan bir aylık göz boyamaya dört yılımızı satarız. Sattığımızın sadece 4 yıl ya da 1460 gün değil; o 1460 gün boyunca ne yeyip ne içeceğimiz, nasıl yaşayacağımız, hangi okulda nasıl okuyacağımız, sokakta nasıl yürüyeceğimiz, başımıza bir iş gelse kendimizi nasıl savunacağımız, bizi nasıl savunacakları olduğunu düşünmeyiz. Düşünmeyi pek sevmeyiz. O gün eve sağ salim ulaşmış, televizyonda da dizimizi izleyebilmişsek daha da bir şey düşünemeyiz, yeter. Di...

Bu 40 günün sonunda ise her şey biraz daha farklı görünüyor gözüme sanki. Sanki aslında bizim hakkında hiç konuşmadığımız, birbirimize hiç göstermediğimiz bir yanımız, yarımız varmış. Sanki biz bütün o nobranlığının altında pamuk gibi bir kalp taşıyan Hulusi Kentmen'mişiz. Çocuğuna "gir artık içeri" diye bağırıp terlik atarken bütün derdi tasası yine o çocuk olan anneymişiz. Oğlunun ensesine şaplağı indirip "eşek sıpası" diye seven babaymışız. Ya biz neden böyleymişiz?

Bugün el ele tutuşmaktan imtina etmek bir yana güven duyduğumuz herkes dün de aynıydı. Biz de aynıydık. El ele tutuştuğumuz an farkına vardık belki ama biz hep aynıydık. Siz de aynısınız. Siz derken bile tuhaf geliyor ama aslında siz de aynısınız. Toprak aynı, hava aynı, su aynı; nasıl farklı olacaksınız ki, nasıl farklı olacağız ki. Bir elimizden tutsanız anlayacaksınız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder