Hiç demiyorsunuz ki sen neden yazmıyorsun? Neredesin? Öldün mü kaldın mı? Nerede? Neyse ki küs kalan, kin tutan bi insan değilim.
Çalışmaktan sürmenaj olacağımız ama yine de aksaklık ve savsaklıklar (bizim dışımızdaki) yüzünden hala işi bitiremediğimiz bir dönemdeyiz. Döne döne dönüyoruz.
Geçen bu dönemde bir bayram tatilini daha yedik. Nasıl yediğimizi ayrıntılandıracağım tabi ki ama bundan önce kafayı bir toplamam lazım.
Zamanın pek çok şeyi değiştirdiğini, değişmeyeceğini sandığım şeyleri bile değiştirdiğini gördüm. Ummadığım insanların, ummadığım yerlerinden törpülendiğini gördüm. Köşeler yuvarlandı, yuvarlaklar köşelendi.
Hiçbir şeye çok güvenmemek gerektiğini hatta insanın bazen kendine bile güvenemeyeceğini gördüm. Yapmam dediğimiz öyle çok şeyi yapıyoruz ki…
Hayatlarımızda sabitler olduğunu gördüm. Parça pincik olduğumuz zamanlardan yeniden toparlandığımız zamanlara geçerken onlara tutunduğumuzu…
Evlilik… Evlilik bir süreliğine gündemimden düştü. “La ne zaman gündemindeydi” diyeceksiniz ama yaş olmuş 31 (yazıyla otuz bir) ister istemez zırt pırt dürtülen bir gündem. Örneklemelerim iyi değil. Zor ve meşakkatli. Ben daha hazır değilim. Ve evet, hala çocuk istemiyorum…
Alsancak’ta masada otururken karşı barda bundan sekiz sene önce bir gece yanına kaçtığım barmeni gördüm; kendime güldüm.
Bazı masalarda, bazı sofralarda her gün değil, beş ayda bir otursanız da hep yeriniz varmış, gördüm. Sevindim. İştahım açıldı, baya yedim.
Diyete girmem değil, ölüm orucuna falan yatmam lazım. Açlık grevi de yapabilirim ne de olsa açlık grevinde yemek yeniyormuş, öyle dediler.
Resimlerin dışına çıkınca bakış açısı o kadar değişiyormuş ki; görmediğim şeyleri gördüm. Göremediğim şeyleri. Görmekten kaçtığım, gözümü kapadığım şeyleri. Görmek istemediklerimi bile gördüm. Ellerimle yüzümü kapamamayı öğrendim, başımı çevirmedim; onun yerine döndüm gittim.
Demem o ki canlarım, şeytanın gör dediğini gördüm. Artık bundan sonrası kör gözüne parmağım...
Çalışmaktan sürmenaj olacağımız ama yine de aksaklık ve savsaklıklar (bizim dışımızdaki) yüzünden hala işi bitiremediğimiz bir dönemdeyiz. Döne döne dönüyoruz.
Geçen bu dönemde bir bayram tatilini daha yedik. Nasıl yediğimizi ayrıntılandıracağım tabi ki ama bundan önce kafayı bir toplamam lazım.
Zamanın pek çok şeyi değiştirdiğini, değişmeyeceğini sandığım şeyleri bile değiştirdiğini gördüm. Ummadığım insanların, ummadığım yerlerinden törpülendiğini gördüm. Köşeler yuvarlandı, yuvarlaklar köşelendi.
Hiçbir şeye çok güvenmemek gerektiğini hatta insanın bazen kendine bile güvenemeyeceğini gördüm. Yapmam dediğimiz öyle çok şeyi yapıyoruz ki…
Hayatlarımızda sabitler olduğunu gördüm. Parça pincik olduğumuz zamanlardan yeniden toparlandığımız zamanlara geçerken onlara tutunduğumuzu…
Evlilik… Evlilik bir süreliğine gündemimden düştü. “La ne zaman gündemindeydi” diyeceksiniz ama yaş olmuş 31 (yazıyla otuz bir) ister istemez zırt pırt dürtülen bir gündem. Örneklemelerim iyi değil. Zor ve meşakkatli. Ben daha hazır değilim. Ve evet, hala çocuk istemiyorum…
Alsancak’ta masada otururken karşı barda bundan sekiz sene önce bir gece yanına kaçtığım barmeni gördüm; kendime güldüm.
Bazı masalarda, bazı sofralarda her gün değil, beş ayda bir otursanız da hep yeriniz varmış, gördüm. Sevindim. İştahım açıldı, baya yedim.
Diyete girmem değil, ölüm orucuna falan yatmam lazım. Açlık grevi de yapabilirim ne de olsa açlık grevinde yemek yeniyormuş, öyle dediler.
Resimlerin dışına çıkınca bakış açısı o kadar değişiyormuş ki; görmediğim şeyleri gördüm. Göremediğim şeyleri. Görmekten kaçtığım, gözümü kapadığım şeyleri. Görmek istemediklerimi bile gördüm. Ellerimle yüzümü kapamamayı öğrendim, başımı çevirmedim; onun yerine döndüm gittim.
Demem o ki canlarım, şeytanın gör dediğini gördüm. Artık bundan sonrası kör gözüne parmağım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder