Beklemek kadar insanı yoran bir eylem daha yok. Aslına bakarsanız beklemek bir eylem değil bence; eylemsizlik. Zaten o yüzden bu kadar yoruyor. En fenası da bir insanı değil de bir insandan bir şey beklemek.
Benim gibi biraz sabırsız, biraz(!) çatlak ve biraz tez canlı iseniz kimseden bir şey bekleyemezsiniz. Kalkar kendiniz yaparsınız. Misal, bizim evde bulaşıkları ben yıkarım. Çünkü #ezikböcek ten beklersem ev üç güne kalmaz kokar, tabakta kurumuş yemeklerde yeni yaşam formları oluşur, o yaşam formları ev hayvanı boyutuna gelir ve yeni yasa tasarısı olur da geçerse itlaf edilirler, ben de travma geçiririm.
Travma demişken… Neyse, demeyelim. Biz geçen gün bir masa dolusu insan baya bir dedik çünkü.
Ben yine saçma sapan rüyalar gördüm. Suya anlatacağım ama kabus değil. Sadece artık görülmemesi gereken rüyalar. Demek ki sadece bilinç üstünden atmak yetmiyor, bilinç altında da temizlemek lazım. Ama zaten benim bilinç altım çöplük gibi bir şey, geçenlerde Tuluğ Çizgen’den bahsediyordum rüyamda ki adını en son ne zaman duydum bilmiyorum. (Bkz: Perihan Abla’da ki Meraklı Melahat) İşte yine öyle bir gecenin sabahında uyandım ve resmen yanağımda bir sıcaklık, burnumda da bir koku vardı. Çünkü rüyamda yüzümü birinin boynuna gömmüştüm. Allah beni ıslah etsin diyor, bir sonraki paragrafa geçiyorum.
Beklemekten oraya sonra da buraya nasıl atladığımı soracaksınız az önce bilinçaltımla ilgili kurduğum cümle size yol gösterebilir. Benim aklım daldan dala çalışır. O yüzden konuşurken de daldan dala geçerim. Bir şey anlatırken aklıma başka bir şey gelir. Beklemekle rüyam arasında ki bağlantı ise tamamen öznesinden kaynaklı, geçelim.
Ama ben şimdi çoktan olması gereken bir şeyi, takıldığı yerlerden kurtulsun diye bekliyorum. Konu her zaman aşk-meşk değil gençler. Bu hayatta bir de iş-güç var. Yani zamanı gelince almanız gerekenleri almanız lazım. Alamıyorsanız alacak yer bulmanız lazım. Verdiğiniz emeğin kıymetini bilin. Sorumluluk iyidir, hoştur, candır. O olmadan iş olmaz, iş yapılmaz. Meslek hayatında kariyerin yolu sorumluluk bilincinden geçer ama abartmayın. Abartıyorsanız da o abartının karşılığını isteyin. Bak biz otuzlarımıza geldik ancak soruyoruz bazı şeyleri. Siz siz olun, uyanık olun. Gözü açık olun. Ama uyanık olacağız derken hin olmayın, cin olup adam çarpmayın. Kendinizi kurtarmak için beraberinizdekileri satmayın. Çünkü eninde sonunda bir vakit gelecek ve o insanlara ihtiyacınız olacak. Ve işte o zaman o iş sizin g*tünüzde patlar, demedi demeyin.
Beklemekle ilgili bir de, bazen bazı şeyler beklediğiniz kadar kötü olmayınca yani olmadığını gördüğünüzde hissettiğiniz rahatlık var ya… Çok acayip. Bir tür huzur. Serinlik gibi…
Bir zaman önce korkmuştum. Kendi kendime. Birilerine “ben korkuyorum” diyeceğim bir şey değildi. Beyin MR nın sonucunu beklerken sakız çiğner gibi rahattım ama bu değil; bui başka bir şeylerdi. Ama şimdi yatıştı. Durdu. Bitmedi biliyorum ama bir ara verdi belki. Ben kopacak bir fırtınadan ürküyordum, bulutlar dağıldı. İki günlüğüne bile olsa bana dağılmış gibi geldi.
Yani demem o ki, beklemek hoş değil. Ben ki evliya sabrı gösteririm pek çok şeye, bana bile bazen hoş değil. Bekletmeyin be! Az makyaj yapın, elinize geçeni giyin, evden iki dakika erken çıkın, otobüs yerine taksiye binin, önceden telefon edin ama bekletmeyin. Beklemeyin. Aklınızdakiler dağılmayacak siz onları dökmeden. Beklemeyin, dökün. Dökülün. Bir toplayan çıkar elbet. Çıkmazsa de mazgallardan iner; aşağıda birleşirsiniz yeniden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder