Sevgili Blog,
Kıçımı kırıp oturamadığımdan bir türlü yazamadığım “geçmiş yıl değerlendirmesi-yeni yıl karşılaması” yazımı bugün Ricky Martin’in erkek sevgilisi Bilmem ne Gonzales ile evleneceğini duyunca artık yazayım dedim. Neden? Çünkü beni umutsuzluklardan umutsuzluklara gark eden bu olay neticesinde, bir kere daha ne kadar talihsiz….tamam abartmayalım. Yeşilçam melodramına dönmeden paragraf değiştiriyorum.
Geçen yıldan ne öğrendik? Valla şahsen ben hala bir şey öğrenemediğimi öğrendim. Bu da bir şeydir diye kendimi avutuyorum. Öğrenmiş olsam bir yılımı daha ne istediğini bilmeyen adamlarla heba etmezdim. Vakti zamanında “ay ben kimseyi feysten falan silmem, o da bir tepkidir yapmam” ayakları çekmiş olsam da, bu sabah ilk defa adamın birini hem feysten hem tivitırdan silerek; sosyal alemde insan terk etme eyleminden nasibimi almış oldum. Gerçi benimki daha ziyade bir tavşan ve dağ hesabıydı ama olsun.
Modern zamanların modern sorunları… Ne kadar itiraz etsek ya da “işim olmaz” tripleri atsak da kabul edelim ki hepimiz bir başkasının medeni halini feysinde ki profilinden çıkarıyoruz. Ya da direkt sorabilirsiniz: hayatında biri var mı? Keşke feyste başka seçenekler de olsa. Misal; “hayatımda biri yok, zaten ben sadece takılmak istiyorum” gibi.
E ben bu adamı neden sildim? Söyleyeyim; hala bir şey hissettiğimden değil tabi ki. Sadece ve sadece onunla ilgili gelen her bildirimde adını ve hatta yüzünü görmek zorunda kalarak sinirlendiğimden. Ay deli miyim kendi kendimi sinirlendirmeye devam edeyim? Silerim, gider. Zaten çok da fifi! Ha adını bir gömleğe koyduğum ve o modelin her sorunu ile ilgili gelen mailde zaten küfrettiğim için; sinir kontenjanımız zaten doluydu.
Bak mesele ben aslında gayet sinirlenebilen bir insan olduğumu öğrendim. Ve insanlara olan sabrımın giderek azaldığını fark ettim. Eskiye göre, sevmediğim hoşlanmadığım insanlara daha rahat mesafe koyduğumu gördüm. Ve artık sonunda, nihayet 30 yaşında, Mayalara göre dünyamızın sonunun geldiği 2012 ye girerken, herkese kendimi sevdirmek gibi bir zorunluluğum olmadığını anladım.
Bak, saydıkça ne kadar çok şey anlamışım, görmüşüm.
Saçımı maviye boyatmam doğru bir karardı.
Burnumu deldirmem de doğru bir karardı.
Bu hayatta hem yurt içinde hem yurt dışında doğum günü kutlamak nasip oldu.
Amerika’ya gitmek yine nasip olmadı.
Kardeşim Ankaralı bir memur oldu.
Babam yeniden kitap okumaya başladı.
Gamzem evlenmeye karar verdi ve nişanlandı.
Naloşum boşandı.
Kuzenim sonunda aşık oldu!
Ben reddedildim.
Annem yeniden resme başladı.
İlk defa bir erkek bana yemek pişirdi.
Kilo aldım ve veremiyorum.
Kitap bitti.
Tivitıra alıştım.
Tivitır yüzünden gereksiz şeyler de yaptım.
Sınavdan geçemedim, gayet çaktım.
Spor salonunu bıraktım.
Kickboksa başladım.
Boğaz da rakı içerken sirtaki; Atina da uzo içerken Tarkan dinledim.
Şangay da bir 4 yol ortasında ki çiçek tarhına kustum (long island’dan nefret ediyorum!)
Amerikalı bir davulcu bana asıldı.
Başka bir Amerikalı beni Berlin’e çağırdı. (Amerika’ya gitmesem mi ben?)
Nihayet mutfağa perde taktım. (pardon tabi ki ben takmadım, benim boyum yeter mi? Boyu yeten biri taktı)
Rejime başladım.
Hala okuyamadığım kitaplar var, bu sene de kaldılar.
Ben hala Eşkıya’yı izlemedim(indirin elinizi!)
Sem, saçını kestirdi. (evet, topu topu 10 cm ama kestirdi)
Yani işte demem o ki, herkes bir şey yaptı, daha da yapacağız. Önümüzde yeniden bir 365 gün daha, bir dakika bu çok saçma, önümüzde kaç gün olduğunu nerden bileceğiz ki? Şöyle yapalım: önümüzde ölmez sağ kalırsak bir 365 günlük zaman dilimi daha var. İnsan olun biraz yani! Kalkın bakayım, Ocak ayı gelmiş hava hala dışarıda yürünebilecek kadar iyi. Kar yağmıyor, rüzgar esmiyor. İnin bakayım Galata Kulesi'ne doğru yokuş aşağı, oh, mis!
Not: Yazının başlığında ki resim sadece ilgi çekmek üzere oraya konmuştur. Yok ne sandınız, gerçekten Pirelli takvimi mi koyacaktım!
Gerçekten haklısın ne giden zaman geri geliyor ne de ne kadar zamanımız olduğunu biliyoruz.Uzun zamandır okuduğum güzel yazılardan biri. Beni şöyle bir sirkeledin tam da bugün süper bir zamanlama.
YanıtlaSil