12 Mart 2012 Pazartesi

BATAN GEMİNİN MALLARI




Son yazılar bunlar, yetişen alıyor. Son derken; bu bildirim, yazının muhatabı içindi. (bkz: 11 Mart tarihli "Not") Yanlış anlaşılma olmasın.

Yüzüncü kararsızlıktan sonra gelmemeye karar verdim.
Daha önce de o kartı atmamaya karar vermiştim. Paris’te… Paris’ten, Sevgililer Günü’nde atılmış bir kartın bir anlamı olmazdı, senin için olmazdı yani. Paris’ten kartı değil kaldırıp Notre Dame’ı atsam bile vız gelirdi sana. Öyle işte. Öyle geldi bana. Duvara konuşmuşum ben. Ondan.
Bininci kere saate baktım. Çıkmama on beş dakika vardı ama ben hala hangi araca bineceğime karar vermemiştim. Taksim’e mi, Kadıköy’e mi? Sana mı, bana mı? Bana, hep bana canım. Binemedim. Yok yanlış; binmedim. Artık gurur mu dersin, aklını sonunda başına devşirmek mi dersin bilmem ama ben sanırım yorgunluk diyeceğim. Külçe gibi oldum senin yanına geldiğimi düşününce. Yanın derken; lafın gelişi. Geçenlerde Taksim’den dönerken sarı dolmuşların orada volta attım eve gitmeden. Gidemedim ki, binemedim ki o sarı dolmuşlara. Beşinciyi de doldurup gönderdim. Saate baktım, on bir. Nereden baksam bir saatin var. Kar başladı sonra. Tanrı resmen diyor ki “evine git geri zekalı kızım, daha ne yapayım, yıldırım mı düşüreyim kafana?”. Diyor da ben, nato mermer-nato kafa, anlamıyorum. Yanlış; anlamazlıktan geliyorum. Sonra bindim gittim eve. Gece ikiye kadar nöbet. Boku çıktı bu işin de artık.
Ayrıca şu var ki, daha önce o volta attığım yerde bana söylenmiş olan “git, bir daha da beni görme” cümlesi, senin cemi cümle yıldırımından beterdir Zeus efendi, haberin olsun. Dinlemeliydim. İnsan olup, laf dinlemeli ve gerçekten de gidip bir daha da görmemeliydim. Onun yerine o gitti bir daha görmemek üzere.
Benim ömrüm o kadar uzun değil dediğimde sen bana inanmadım ama bak ben yine on beş gün içinde altı kere uçağa bineceğim. Birinden biri bile düşse, başka şansım yok. Ne yapacaksın? Ben gitsem sen beni aramazdın, biliyorum, gördüm. “Ben ölürsem üzülür müsün” de çok ağır olur, sormam. Seni unutursam, hisseder misin? Bir gün hiç yazmazsam artık, tek kelime bile; azıcık da olsa canın acır mı? Falan filan.
Bütün işler güçlerden önce….
Ben gidiyorum. Beyrut’a. Sen yazmıştın bir kere hatırlıyorum, bir çırpıda karar verip gidiveren arkadaşının ardından. Ben de kendi önümden yazıyorum. Ben Beyrut’a gidiyorum. Kafalar hazır karmakarışıkken, daha da karıştırmaya. Ya da belki arıtmaya. Arak içip, toprağa basmaya. Mağaralara, tepelere, Akdeniz’e…Ben gidiyorum. Seni orada bırakıp öyle dönmeyi umarak gidiyorum. Amin.

Not: Bu yazı geçen hafta bir ara yazılmış olup; koy gitsin hesabı yayınlanmasına karar verilmiştir. Endişeye mahal yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder