Herkesin merakla beklediği yazıyı artık yazmanın zamanı
gelmişti. Ne mi oldu: herkes gibi ben de 15 dakikalığına meşhur oldum. Maradona’nın
tarihi de yanıma kar kaldı.
Bundan birkaç hafta önce, bilmem kaç bininci İzmir aile
seyahatleri serisinin bir ayağında, akşam vakti televizyonda yarışma izlerken,
ailemizin zoruyla Büyük Risk’e yazılıverdik. Bu arada ailemin ısrarı ile
güzellik yarışmasına katıldım diyen kızların genelde yalancı veya numaracı
yahut salak olduklarını düşünürdüm; öyle değilmiş. Nitekim ben de ailemin zoru
ile katıldım. Bir daha neye zorlarlar artık beni bilmiyorum. Bu konuda halama ve anneme güveniyorum.
Ben o başvuruyu unutalı yıl olmuştu ki bir öğle vakti beni
arayıp “Gelin de bir tanışalım” babında bir şeyler söylediler. Ben de yanıma
gerekli desteği ve bilemediğim sorular için de gerekli ezmeyi yapabilecek yegane
insanlardan birini alarak (yüzümü bu konularda hiç kara çıkartmayan Okaniko’ya
sevgiler) gittim. Verdikleri 50 soruluk yazılı genel kültür sınavından sonra bir
de sözlü sınava girdim. Sonra da “hadi görüşürüz” kabilinde ayrıldık. Sonra? Sonrası
bundan bir hafta sonra saat akşam 9 sularında çalan telefon, “yarın bir koşu
gelin de sizi televizyona çıkaralım” şeklinde bir konuşma, bunun benim kırk yılda
bir dışarıda kaldığım geceye denk gelmesi, koşarak eve dönüp elbise ayakkabı
neyin toplama, sonra da dosdoğru Ciner Stüdyoları’na intikal.
Hayatımda hiç stüdyo görmediğim için ben baya devasa bir şey
bekliyordum ama baya normal bir binadan içeri girdik. Ben ve benim gibi on kişi
daha (sayı biraz atmasyon, kusura bakmayın) bir odada beklerken bizi son bir
görüşmeye daha alıp kimin kimle yarışacağına karar verdiler. Asıl şenlik bundan
sonrası!
Yarebbim, hayatta tek makyaj anlayışı gözüne kalem çekmek
olan bu Barika kulunuzun suratı, otuz yılda görmediği kadar makyajı bir günde
gördü. Bu kamera makyajı mıdır ne zıkkımdır; suratınıza bildiğiniz katman
halinde sürülen kapatıcılar –ki insan “ulan bu kadar mı kapatılacak şey varmış
benim suratımda” diye düşünüyor- ve gözünüzün üstünden alnınıza uzanan farlar
falanla yapılan bir şey. Makyaj bittiğinde o kadar canavar gibi görünüyordum
ki; saçlarımı önüme düşürüp kimse yüzümü görmesin diye dua ettim. E tabi
cehalet zor şey; o abartılı Bülent Ersoy makyajı, kamera önüne geçince
normal bir şey oldu. Hatta güzel oldum bile denebilir. Annem bile telefonda
bana “seni bir güzel yapmışlar, iyi” dedi ya la! Gerçi ikinci çekimde bana o
makyajın üzerine bir de Muazzez Abacı saçı yaptılar ve ben turuncu saçlarım,
turkuaz makyajımla hepten suratımda papağan patlamış gibi oldum ama olsun.
Bu arada bir ara önümüzden Seda Sayan geçti. İster inanın ister inanmayın ama kadın taş gibi! Ondaki vücut bende yok. İncecik. Yanındaki korumasının koluna girmiş tıngır mıngır geçti önümüzden. Yan stüdyoda da Berdan Mardini Şov varmış ama yüreğim oraya gidip bir bakmayı kaldıramayacağı için koşarak uzaklaştım.
Yanımda en kısa elbiselerimden birini getirmiş, topuklu
ayakkabıları da giyince etek totoma kadar çıkmış olduğu için; ben bir elimle
eteğimi çekiştirirken bizim stüdyoya Selçuk Yöntem geliverdi. Adam o kadar karizmatik
ve ses tonu o kadar etkileyici ki ben onu görünce zaten dutu yiyemeden düşürmüş
bülbül gibi oldum. Kendisinin bilemediğim soruda -haklı olarak- attığı paparayı da unutamam. Soruyu bilememekten daha çok koydu ha!
Bu arada seyirciler aynen bildiğiniz teyzelerim, öğrenci
kardeşlerim, set ekibi vesaireden oluşuyor. Size yüksek sesle konuşun, aralarda
cümle kurmaktan korkmayın falan diyorlar ki benim için ikisi de pek zor
değildi. Ama o heyecan, acayip bir şey! Bir de yarışmacılardan birinin son üç
günün birincisi olduğunu öğrenince ben zaten hayatta başarılar deyip gidecektim
az daha. Gerçi işler öyle olmadı…
Kazara Milyoner (Slumdog Millionare) filmini hatırlayan var mı, hani şu Hintli
çocuk Kim 500 Milyar İster’ e katılıyordu falan. Orada hikayede çocuğa çıkan
her soru aslında bir yaşanmışlık yüzünden kolayca biliniyordu ya; bir benzeri
de bende oldu. Yarışmadan bir iki hafta önce gittiğim yerler, hakkında
konuştuğum konular, dinlediğimiz şarkılar soru olarak çıktı. He ama lütfen, bildiğim bütün
yazarlar, kitaplar vesaire bilgileri benim bizzat kendi dağarcığıma aittir, onlar
sayılmaz.
Birinci gün kazanmama vesile olan Mustafa Ceceli ne kadar
velinimetimse; ikinci gün kaybetmeme neden olan Maradona o kadar hasmımdır. Zaten
o adam hep zırtapozdu. Ben ki Arjantinlileri bu kadar severim. Ayıp değil mi
ama! He bundan sonra sittin sene Maradona’nın Napoli forması ile yıllarını
geçirdiğini unutmam o ayrı mesele.
E para mı? Kazandık tabi (koskoca Çaydanlık’ı bildim,
vermesinler mi bana para) ama yılbaşına doğru, 6 ay sonra yatıracağız dediler. Şahitsiniz,
ona göre. Zaten para şimdiden bitti. Ezikböcek öyle bir liste yapmış ki
alışveriş için, bitirdik. Bu arada kutlamak için onları Boğaz’da yemeğe
götürmemi isteyenlerin sayısı 35’e falan çıktığı için bankadan kredi çekmemiz
gerekecek.
Bundan sonraki hedefimiz Kim Milyoner Olmak İster olabilir mesela. Bekle Kenan Işık, ben geliyorum!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder