27 Kasım 2012 Salı

YORGUN POLYANNA


Kişinin en büyük savaşı hep kendine karşı ya da kendisiyle.  Bundan birkaç gün önce ben bunu zaten yazmıştım; bütün bu cepheler ve siperler ve kalanlarla ilgili. Batı cephesinde değişen bir şey yok…

Hayal kırıklıkları kendinizle ilgili olduğunda mı yoksa etrafınızı hayal kırıklığına uğrattığınızda mı daha zor bilmiyorum. Bilemedim. Ben poker bilmem ama pişti için bile geçerlidir; elinizde ki kâğıtların iyi olduğuna ne kadar emin olursanız olun destede hep başka kâğıtlar da vardır.

Ben elimdeki kâğıtları bir araya getirene kadar baya vakit geçti. Harika bir el değil, biliyorum. Hatta bazı kâğıtların eksikliği çok belli ama ortalamanın üzerinde sayılabilecek bir el.

Ben çocukken babamın bana söylediği bir şeydi “vasat insan olmak” . Tüm çabam bunun üzerine kuruldu; vasat, sıradan bir insan olmamak üzerine. Okurken de yazarken de, yaşarken de, anlatırken de, konuşurken de, çalışırken de…  Başarıp başaramadığım hala meçhul. Yaşıma başıma bakınca bu meçhullük saçma ve manasız görünse de öyle. Tatminsizlik de var belki serde ama ben bu yaşa kadar gördüğüm, tanıdığım benden bir adım bile olsa ileride olan her insan da aynı şeyi hissettim.

Bu ta çocukluktan gelen bir saplantı. Başarısızlıkla ilgili, yapamamakla ilgili, kendini ispat edememekle ilgili. Bu konuda tutumu sert ve net ebeveynlerle büyümenin, bir arkadan gelene rol model olduğunun bilincinin erken semirmesinin sonuçları. Ve ne yazık ki karakterinin de buna yatkın olacak kadar naif olmasının hikmetiyle, kırılganlıklar renk değiştirerek büyüyor.

Kendime kızgınlığım hep başkalarına olan kızgınlığımı geçiyor. Çok hızlı yer değiştiriyor odak noktası ve ben işte en çok da o zamanlarda yoruluyorum.

Polyanna tarafından ısırılmış bir hatun için fazla karamsar oldu belki bu paragraflar ama ısırık izim bugün sızlamıyor. 

1 yorum: