Yok efendim Çin, yok efendim Bangladeş, yok efendim İzmir derken evinin yolunu unutan Barika, nihayet evine kavuştu. Merakla bekleyen ve hasret çekenlere selam olsun. Asıl bombalar “Barika’nın Çorapları” nda. Bekleyin, yeni bölüm çok yakında. Neler oldu, neler.
Neyse, şimdi gelelim “tatilde neler yaptınız” konulu kompozisyonumuzun giriş bölümüne: Çok eski ve gerçek dostlara sahip olmanın en güzel tarafı nedir biliyor musunuz; aylar sonra yeniden aynı masaya oturduğunuzda sanki en son dün akşam berabermişsiniz gibi muhabbet edebilmenizdir. Hiç kasılmadan, hiç sakınmadan, hiç düşünmeden konuşabilmenizdir. Saçma sapan şeylere gülmeniz ve kimsenin neden güldüğünüzü sorgulamayıp sizle birlikte gülmesidir. Trip denen şeyin çok gerilerde kalması, sıkıldıysanız “sıkıldım olum ben!” diyebilmeniz, canınız gitmek istiyorsa “hadi ben kaçtım” deyip masadan kalkabilmenizdir. Ne kadar içerseniz için birinin elbet sizi eve bırakacağından emin olmanızdır. Kimsenin artık kimseyi yargılamadığı ve bu sayede artık herkesin daha dürüst olduğu bir ilişkiye sahip olmanızdır. Neyi nasıl yediğinizi bildikleri için yemek siparişini sizi beklemeden vermeleri ve hazır sofraya konmanızdır. Para ya da pul denen şeyin kıymetsizleşmesidir. Tek kaş hareketi ile anlaşmanız, tek sözcükle konuyu bağlamanızdır. Erkek-kadın ilişkilerinin en doğal ve dobra şekliyle konuşulmasının mümkün olmasıdır. Kavga çıkaracak kadar sinirliyseniz birilerinin sizinle kavga etmeye hazır olmasıdır. Ya da sizin yanınızda…
Bir MFÖ konserinde, bir adamın taburesini paylaşmakla işgal etmek arasında durduğum o zaman diliminde benimle beraber Ali Desidero söyleyen sevgili Gamzemle, yeni alacağı yemek takımının rengini tartışmaktır.
Yıllar sonra yeniden Sardunya’da bira içerken kızlarla “yahu hiç tanıdık garson kalmamış burada” geyiği yapmaktır.
Zamanlama hatası yapıp caz dinlemeye gitsek de, kahkahamızdan hiç ödün vermediğimiz arsız ve gamsız bir masa olup; grubu resmen müzikten soğutmak ama buna rağmen garsonların “Perşembe de çıkıyorlar yine bekleriz” demesini sağlamaktır. Ve bu nasıl oldu bilememektir…
Yeni evli arkadaşlarının yeni evlerinde, balkonda yasemin olduğunu görüp sevinmektir.
Alsancak sokaklarında kol kola girip; “Neşeli Günler” in müziğini mırıldanarak yürümektir.
Ya saçmalamaktır işte özgürce ve içinden geldiği gibi olabilmektir! Yaptığın o korkunç Türk kahvesini içeceklerini ve içtikten sonra da kafana kakacaklarını bilmektir. Annenin elini öpmeye geldiklerinde bir olup seni çekiştirmelerini seyretmektir. Yılları saymaya kalktığında inanamamaktır. Onca yılın geçtiğine ve hepimizin artık 30 larımıza geldiğimize. Evliliklere, boşanmalara, çocuklara, kedilere köpeklere, taşınan evlere bakıp; geçen zamana inanamamaktır. Öyledir işte…
Neyse, şimdi gelelim “tatilde neler yaptınız” konulu kompozisyonumuzun giriş bölümüne: Çok eski ve gerçek dostlara sahip olmanın en güzel tarafı nedir biliyor musunuz; aylar sonra yeniden aynı masaya oturduğunuzda sanki en son dün akşam berabermişsiniz gibi muhabbet edebilmenizdir. Hiç kasılmadan, hiç sakınmadan, hiç düşünmeden konuşabilmenizdir. Saçma sapan şeylere gülmeniz ve kimsenin neden güldüğünüzü sorgulamayıp sizle birlikte gülmesidir. Trip denen şeyin çok gerilerde kalması, sıkıldıysanız “sıkıldım olum ben!” diyebilmeniz, canınız gitmek istiyorsa “hadi ben kaçtım” deyip masadan kalkabilmenizdir. Ne kadar içerseniz için birinin elbet sizi eve bırakacağından emin olmanızdır. Kimsenin artık kimseyi yargılamadığı ve bu sayede artık herkesin daha dürüst olduğu bir ilişkiye sahip olmanızdır. Neyi nasıl yediğinizi bildikleri için yemek siparişini sizi beklemeden vermeleri ve hazır sofraya konmanızdır. Para ya da pul denen şeyin kıymetsizleşmesidir. Tek kaş hareketi ile anlaşmanız, tek sözcükle konuyu bağlamanızdır. Erkek-kadın ilişkilerinin en doğal ve dobra şekliyle konuşulmasının mümkün olmasıdır. Kavga çıkaracak kadar sinirliyseniz birilerinin sizinle kavga etmeye hazır olmasıdır. Ya da sizin yanınızda…
Bir MFÖ konserinde, bir adamın taburesini paylaşmakla işgal etmek arasında durduğum o zaman diliminde benimle beraber Ali Desidero söyleyen sevgili Gamzemle, yeni alacağı yemek takımının rengini tartışmaktır.
Yıllar sonra yeniden Sardunya’da bira içerken kızlarla “yahu hiç tanıdık garson kalmamış burada” geyiği yapmaktır.
Zamanlama hatası yapıp caz dinlemeye gitsek de, kahkahamızdan hiç ödün vermediğimiz arsız ve gamsız bir masa olup; grubu resmen müzikten soğutmak ama buna rağmen garsonların “Perşembe de çıkıyorlar yine bekleriz” demesini sağlamaktır. Ve bu nasıl oldu bilememektir…
Yeni evli arkadaşlarının yeni evlerinde, balkonda yasemin olduğunu görüp sevinmektir.
Alsancak sokaklarında kol kola girip; “Neşeli Günler” in müziğini mırıldanarak yürümektir.
Ya saçmalamaktır işte özgürce ve içinden geldiği gibi olabilmektir! Yaptığın o korkunç Türk kahvesini içeceklerini ve içtikten sonra da kafana kakacaklarını bilmektir. Annenin elini öpmeye geldiklerinde bir olup seni çekiştirmelerini seyretmektir. Yılları saymaya kalktığında inanamamaktır. Onca yılın geçtiğine ve hepimizin artık 30 larımıza geldiğimize. Evliliklere, boşanmalara, çocuklara, kedilere köpeklere, taşınan evlere bakıp; geçen zamana inanamamaktır. Öyledir işte…
harika özlemle anılan dostlukların arkadaşlıkların anlatımı.... günümüzde riyakarsız insan olma yetisini kaybetmemiş insanların varlıklarını bilmek...
YanıtlaSil