3 Eylül 2011 Cumartesi

BAYRAM YAZILARI KISIM 2: 1-2. GÜN YAHUT BEGONVİL


Arkadaşım, bir sokakta yürümek ne kadar zor olabilir? O kadar olabilir ki yürünmez, durulur. Öyle mübalağasında değil, baya baya durulur. Yaklaşık bir beş-on dakika resmen bilmem kaç yüz kişilik bir kuyruk oluşur; barlar sokağının o tarafı tıkar, işte öyle yürünmez. Beyoğlu nda cadde yeterince geniş olmasa aynı şey daha felaket bir kalabalıkla olurdu. Delilik ve hatta saçmalık. Ya yürünmüyor, olur mu öyle şey?
"Bodrum bitmiş ağbieeee": evet, bitmiş. Ya neden herkes çirkin? Nerde o yüzüne bakılası yağuşuklu abiler, peynir gibi olduklarından bronzlaşmayıp ancak kızarabilen güssel ablalar? Yerli turistten umudumuzu kesmiştik ama yabancı da dibe vurmuş. Yani ezikböcekle o kadar yürüdük yollarda, sokaklarda ve hatta bakındık barlarda da "ah canım benim" lerin sayısı elimin parmaklarını değil geçmek, doldurmaz bile. Hayal kırıklığı...
Ve evet ben, kesinlikle dj lerden de bu club mıdır ne zıkkımsa o müzikten de hiç ama hiç hazzetmiyorum. Gözümün içine içine yanıp sönen ışık oyunlarından nefret ediyorum. Zaten o mekanlarda uzaktan biri bana baksa, eli sürekli yüzünde ya da Bergen gibi saçının arkasına saklanmış, şizofrenik bir halde dizlerini sallayan ve hızlı hızlı içen bir hatundan başka bir şey görmez. Ne yapayım? Kafamın berrak olduğu her saniye bana bir eziyet. O yüzden ne yapıyoruz oradan koşarak çıkıp bir "eller havaya mekanı" buluyoruz. Bulduk da! Gelsin Ajda gitsin Demet. Oh! Kabul etmek lazım ki tatil beldelerinde (bu çok güzel bi yer ismi değil mi? Belde...) bu tarz poşet müzikler satıyor ve normali de buymuş hissi veriyor. Yani mesela bir tekne turunda Hande Yener çalmazsa insan "acaba kaptana bişey mi oldu" oluyor. Onun gibi işte... Ha bir de o Tekilacılar çarşısını (ben uydurdum o ismi, aramayın sakın ama onun gibi bir şey hakkaten) ben yeni gördüm. E nereden baksan 5-6 yıldır gitmiyordum, normaldir. Böyle bir Nevizade-Asmalı arası bir temada, klüp-disko faslından (yıl 1987 ya, tövbe tövbe) önce bir kafa bulandırma yeri. Olur tabi.
Yıllarca (23 yaşıma kadar) kendime yaptığım "ben bikini giyemem" eziyeti yüzünden de kendimden özür dilerim. Peh, giyseydim o yıllarda yani daha karnım sırtıma yapışıkken ya! Neyi saklıyordum? Tamam, kaburgaları saklıyorduk ama onları bikinili de bikinisiz de saklayamıyorum zaten. Bak şimdi, göbek, yan bağ falan demeden giyiyorum, oh. Neredeyse on yıl sonra ilk defa tek parça mayo giydim de; bi tuhaf mı oldum ne? Zaten özür diliyorum çünkü plaja doğru bir baktım, haksızlık etmişim kendime ben. Kesin. Elbette daha iyileri mevcut ama benden daha tek parça elbiselik ablalar var. 
Sonra bir de şu begonvil (baktım, böyle yazılıyormuş) gerçeği var. Bu meret Bodrum dan başka bir yerde böyle güzel, böyle canlı yetişmiyor olsa gerek. Her yeri sarsalar, yutsalar olur; o derece yani. Evin hemen önünde ki aynı kökten hem beyaz hem pembe veren begonvile sevgilerle...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder