Patti Smith okuyorum, Çoluk Çocuk (Just Kids) kitabını. Bana
kendimi yavan ve boş hissettirmesine rağmen uzun zamandır ilk defa bir kitabı
içer gibi, yutar gibi okuyorum. Yazar, şair, grup, müzisyen isimleri uçuşuyor
kitapta. Ortalık çevirmen notundan geçilmiyor. Aklıma yazmaya, not almaya çalışıyorum. Yarısından çoğunu tanımıyorum ve
bu konuda kendimi o kadar kötü hissediyorum ki içim eziliyor. Bu kadın daha
yirmili yaşlarında nasıl bu kadar çok şey bilebilir diyorum. Ben neden
bilmiyorum diyorum.
Sonra Soma oluyor… Yirmili yaşlarında bir sürü genç erkek,
madenin içinde ölürken; yirmili yaşlarındaki karıları dışarıda dul kalıyor,
sevgilileri yalnız, çocukları öksüz yetim… Yirmili yaşlarında çok az şey bilerek
ölüyorlar. Biz olduğumuz yerde olana bakıyoruz. Bakakalıyoruz. Bir kere daha bu ülkede iç dünyana dönüp kendinle hesaplaşmana izin verilmeyeceğini hatırlıyorum. Çünkü bu kendine dönüş bir anda kocaman bir bencillik olup çıkıyor. Onca yanmış canın, daha fenası onca canı yakanın hesabının sorulmuyor diye ahlanıp vahlanıyoruz. Sonra o sesler de azalarak bitiyor. Ama ne zaman yeniden içimize bakacak olsak o bencillik hissi gelip çörekleniyor. Cenaze gibi, kredi borcu gibi, metan gazı gibi, çizmeler gibi daha somut şeylerin yanında hepsi nedense bir anda boş görünüyor.
Ama işte insanoğlu yaratılışı gereği bencil. Böyle yoğrulmuş çamuru. Böyle su verilmiş. O yüzden belki bütün o “ütopya”lar ve “izm”ler bir yerde gelip tıkanıyor. Tam egomuzun olduğu yerde… Ben de yeniden kitabıma dönüyorum.
Patti Smith, onlarca ismin içinde kitap boyunca öğreti gibi Bob Dylan’ı anıyor. Albüm kapağındaki resimden şarkı sözlerine kadar her sayfada bir şekilde ortaya çıkıyor. Ben de Haziran ayındaki gidemeyeceğim konseri düşünüp hayıflanıyorum. Kuzenime bir mail atıyorum kitapla ilgili ve diyorum ki “Bob Dylan konserine gidip en önden bağırmak istiyorum: Hey Bob, Patti'ye selam söyle :)”
Sonra Blues Brothers izliyorum. Hafta sonu, Pazar günü, önce 1980 yapımı Blues Bothers’ı (hani şu “The most dangerous combination since nitro and glycerine” olanı) sonra 2000 yapımını izlerken Elwood sürekli diyor ki “The Lord Works in myterious ways” Ben de en çok bu lafa takılıyorum film boyunca, tabi Aretha Franklin’in sesinden sonra… Ve gerçekten bazen Tanrı baya gizemli yollardan iş çeviriyor…
Mayısın yirmisinde Soma’ya yardım amaçlı olarak bazı konser
biletlerinin fiyatlarının düşürülerek satışa çıktığı haberi geliyor. İçlerinden
biri de Bob Dylan. Bütün gece düşünüyorum; yaptığım şey fırsatçılık mı? Yoksa gerçekten
çok içten diledim diye Tanrı yardım mı etti hem de bana başkaları için de bir
şey yapma fırsatı vererek. Tam o sırada kitapta Patti, kendisine daha ilk şiir
okumasında şiir kitabını basmayı teklif eden yayıncıyı “bu kadarı hazıra konmak
olur” diye reddediyor. “Arkadaşlarım benim kadar şanslı değildi, bu kadar kolay
olmamalı” diyor. Bir kere daha ikilemde kalıyorum. Acaba doğru olanı değil de
işime geleni mi yapıyorum?
İnsanoğlu işine gelene aklınca kılıf uydurmakta, mazur göstermekte
yeteneklidir, birincidir. Ben de kendimi kendime karşı savunuyorum, sonra
üzerinde daha fazla düşünmeden alıveriyorum biletleri. Şimdi sahnede, şapkasının
altından o boğuk sesiyle bunu söyleyecek ya; belki rahatlarım diyorum…
In this earthly domain, full of
disappointment and pain
You'll never see me frown
I owe my heart to you and that's sayin' it true
And I'll be with you when the deal goes down
(When The Deal Goes Down / Bob Dylan)You'll never see me frown
I owe my heart to you and that's sayin' it true
And I'll be with you when the deal goes down
NOT: Bu harika fotoğraf Bob Dylan ve Patti Smith'i, şair Allen Ginsberg'in evindeki bir parti sırasında merdivenlerde gülerken gösteriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder