4 Haziran 2013 Salı

İZMİR'DEN SELAM VAR...




Bütün acemiliğime, tecrübesizliğime rağmen şimdi bana en doğal şeymiş gibi gelen; içinde yaşadığımız bu harika günler için İzmir'den size selam var...

31 Mayıs-1 Haziran 2013 , İzmir

Gündoğdu Meydanı'na giden 169 no'lu belediye otobüsüne binmeden hemen önce on beş yıllık arkadaşım, dostum Fırat'a mesaj attım; "Geliyor musun?" Cevap aynı hızla geldi "Tabi ki geliyorum, neredesin?"

31 Mayıs, Cuma saat, akşam altı buçukta meydana indiğimde....... bir dakika inmeden öncesine gelelim:
İstanbul'dan gelen haberlerin şiddeti arttıkça, o haberlerdeki şiddet artıkça, meydan, Gezi elden gitmesin diye direnenler direndikçe biz evlerin içinde volta atıyorduk. Volta dediğin evde atılmaz dedik, meydanı boş bırakmayalım dedik, çıktık. Ne de iyi ettik...

Kordonboyu'ndan yürümeye başlayanlarla, Cami durağının oradan Alsancak'a girenler Kıbrıs Şehitleri'nde birleşti saat yedi gibi. Oradan ağır ağır sahile, oradan da meydana yürüyen gruba herkes balkonlarından, camlarından eşlik etti. Attıkları her slogana, daha doğrusu attığımız her slogana. Güneş batana kadar, güneş battıktan sonra. Dağılmadı o grup. İstanbul'dan haber geldikçe "Her yer Taksim, her yer direniş" diye bağırdık biz de.

Gecenin ikisinde Kardeş Türküler sürpriz yaptı bize. Onlar çaldı, biz halay çektik. Yanımda elli altmış yaşlarında, Kardeş Türküler'e herkesten çok eşlik eden bir teyze, genç çocukları ile gelmiş, sürekli İstanbul'u soruyordu. Her şeyi kararında, yolunda, eğlencesinde, türküsünde, halayında, sloganında bıraktım ben meydanı gece saat 3 te... Ben eve dönmeden az önce bir otobüs şoförü bana "neden burada toplanmış ki bu insanlar?" dedi. Sinirlensem sinirlenirdim, ama o zaman da konuşamazdım. Ben de anlattım sakin sakin neden kaç gündür ülkenin dört bir yanının "Gezi" diye çırpındığını. Bir kişi, bir kişidir...

1 Haziran Cumartesi; adından müsemma, daha önce de eylemlere adını vermesinden belki, geldiği gibi esti İzmir'de de. Cuma gecesi karışan ortalığa destek için eylem saati akşam yediden öğlen ikiye çekildi. Tek yer Gündoğdu dahası yok. Ne kadar erken ve çok, o kadar iyi dedik, atladık gittik.

İzmir'in teyzelerini bilenler bilir: saçları her daim yapılı, sürekli yüksek sesle konuşan, çantasında her an çıkarmaya hazır Türk bayrağı taşıyan hani, bildiniz di mi? Bana onların resmen ele geçirdiği bir otobüsle meydana inmek düştü. E indik. Hafta sonu ya, çocuğunu kapan, annesini kapan, eşini kapan gelmiş Kordon'a. Büyük bir sayfiye yeri eylemi! Hava nasıl da güzel, meydan nasıl da kalabalık!

Son yedi sekiz yılda taş taş üstüne taş konmaması, ülkenin bitmek bilmeyen en uzun metro inşaatı, bu inşaat sayesinde iflas eden ve iflasın eşiğine gelen cadde esnafı, bilumum belediyede gırla giden ihale ya da  dosya yolsuzlukları hasır altı edilirken büyükşehir belediyesinde yolsuzluktan tutuklanan 18 kişi ve tutuksuz yargılanan belediye başkanına bir önceki yerel seçimlerde ki sonucu görünce hortlayan "şehir elden gidiyor mu" korkusu da ekleyince önümüzdeki yerel hatta genel seçimler için ben bile işkilleniyordum. Cumartesiye kadar...

İzmirliler pek bilmez eylem yapmayı. Gevşeklikleri malum. Ama bir sıkılaştık sanki o gün, bir dirileştik. On binlerce insan bağıra çağıra Kordon'u doldurduğunda saat daha beşti. Bir yıldır bir türlü (iki haftada bir İzmir'e gitmeme rağmen) görüşemediğim can arkadaşım Başak'la bile orada buluştuk. BandoSol marşlar çalarken beraber yanlarında eşlik ettik, pankart taşıdık hatta görüşemediğimiz zamanın dedikodusunu yapacak kadar bile fırsatımız oldu.

Sağa sola zarar vermeye niyetlenen, 17-18 yaşındaki fazla hızlı delikanlıları kendi ellerimizle indirdik direklerden. "Gezi'ye çıktılar, meydana ulaştılar!" haberi gelince koşarak gittim elinde megafonla bağıran çocuğun yanına "bağır herkese meydana çıkmışlar" demek için. Ki zaten duyuruyorlardı. "Her yer Taksim, her yer direniş"ti. Saat 9'a doğru gazın kokusu geldi...

Amma da hapşuruyormuş insan! Amma de genzi yanıyormuş. Daha sadece dumanın rüzgarından bunu duyumsadığımda İstanbul'da son iki gündür o dumanın içine koşan, o dumanı içine çeken, bir adım dahi geri atmayan, bu eziyete gül gibi katlanan binlerce arkadaşıma, kardeşime sadece saygı duymadım; onlarla gurur duydum. O gün Gezi'de benim canım ciğerim insanlar vardı meydana doğru koşan, onlarla gurur duydum. Kıymetini anladım yaptıklarının, boşlukları doldurdum.

Ta ki gecesine kadar... İzmir'in eylem acemisi çocuklarını Basmane'ye çektiler. Gündoğdu'da ki kalabalıktan ayırıp sokaklara çektiler. Sonra da o sokaklarda sopalarla dövdüler. O günün sabahında eylemcilerin önünden çekilip "buyrun Kordon sizindir" diyen ve herkesin alkışlarla uğurladığı polislerle; kırk beş kiloluk kızı, kaldırımın kenarına yatırıp döven on polisi de, Alsancak'ta iki genci elleri arkalarından bağlı yere çöktürüp döven polisleri de;  de aynı anda yaşayan İzmirim. Neye uğradıklarından emin olmayan çocukları, gecenin ikisinde sokaklarda o sopalarla kovalarken yalnız değildi "polis". Yanında insan müsvettesi, o elindeki oduna kurban olasıca tipler vardı. Kraldan çok kralcı, vurmaya kırmaya herkesten çok meraklı, Alsancak'ın ara sokaklarında kaçışan çocukları kıstırıp döven onlardı. Herkes o gece bir dağıldı. Ama yılmadı. Çünkü bi gece önceden belliydi. LGBT li uzun saçlı çocuk demişti ya bana "gece ikide başladık, sabah dörde kadar dayandık" diye.

Pazar günü güneşli ve harika bir hava, dağınık bir kafa, Kıbrıs Şehitleri girişinde temizlik için eldivenlerini giyen genç kızlar ile bulduğum Alsancak (ben gece orada olanları yazdığım kağıtları duvarlara yapıştırırken bana kamu hizmeti olarak yara bandı sağlayan büfeci amcaya ayrıca teşekkür ederim) ; bundan bir kaç saat sonra tomalar ve panzerlerle sıkıştırılmış insanlar, kurulmaya çalışan barikatlar ile karıştı. Gel gör ki ne oldu? Önce yağmur sonra imbat geldi. İmbat ne demek bilirsiniz di mi? İzmir'e özgü, denizden karaya doğru esen bir rüzgardır. O gazı alır götürür... Bir gece önce alınıp götürülenlerin canı için...

Sadece İzmir'de değil, her yerde esiyor İmbat farkında mısınız? Küfür küfür...






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder