11 Mayıs 2017 Perşembe

HER YOL ROMA




Yıllardır süregelen (kendimce uydurduğum da olabilir tabi) bir laneti sonlandırarak nihayet Avrupa'nın güzide ülkelerinden İtalya'ya geçen hafta ayak basabildim. Her ayak bastığım ülke gibi yine suyunu çıkarıp bir seferde bir kısmını kat ettim. Aha da anlatıyorum:

İlk önce sevgili yol arkadaşım, uluslararası geziler ortağım @obsesifmakinist ile Paris'te buluştuk. Bu sefer diğer seferlerden farklı olarak Seine Nehri'nin diğer tarafına geçip Bastille civarlarında kalınca Fransa'da seçimi neden Macron'un kazanacağını (ki kazandı da) anlamış olduk. Paris'te bir Çin mahallesi olduğunu biliyor muydunuz? Biz de kendimiz görene kadar bilmiyorduk. Onun hemen bitiminde Hint, onun arkasında Arap, sonra Afrika mahalleleri olduğunu da. Bu kadar karma bir şehre bakınca Le Pen için şansın daha az olduğunu söylememiz lazım. Ki orada tanıştığımız, konuştuğumuz gençler de aynı sinyali veriyordu. Fransa için hayırlısı olur inşallah falan deyip devam ediyorum.
Paris, her zamanki gibi güzel. Hava şansımıza genelde açıktı ve biz de nihayet Montmartre'a çıkabildik. Amelie'nin izlerini takip ederek Sacre Coeur'a, Pere Lachaise'de Oscar Wilde'a bir öpücük kondurduktan sonra Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya'nın mezarlarına geçip turu bitirdik. Ertesi gün uçakla ver elini Roma!

İtalya turumuzun ilk şehri Roma. Vikipedi'ye ulaşabilseydiniz açın tarihine bakın derdim ama bulunduğumuz koordinatlar buna izin vermiyor. Öncelikle Roma bir şehir değil. Şehir değilden kastım şehir ama bildiğiniz şehirlerden değil. Tarihin en önemli bir kaç yapısını içinde barındırmasından olacak, tüm şehir bir müze alanı halinde. Ve bu bahsi geçen yapılar insanın görüp de etkilenmeyeceği şeyler değil.

Nedir misal, Colosseum (Kolezyum). Açılışında 5000 (evet beş bin) hayvan ve bir o kadar da insan öldürülen, yıllarca insan insana, insan hayvana dövüşlere sahne olan, insan ırkının aslında nasıl bir varlık olduğuna dair çok net ipuçları veren kocaman bir yapı.

Sistina Şapeli... Colosseum'u yapan aynı canlının bu kadar güzel bir şeyi de yapmaya muktedir olması işin en ilginç taraflarından biri. Michalengelo'nun üç yıl boyunca şapelden hiç çıkmadan, orada yiyip orada uyuyarak, kendi kurduğu bir iskele ile tek başına boyadığı tavanı dünyanın en ünlü (ve aynı zamanda "caps" rekortmeni) tasvirlerinden Adem'in Yaratılışı'na ev sahipliği yapıyor. Gözünüz tavanda, boynunuz tutularak şapeli geziyorsunuz. Diyorsunuzki daha güzeli olur mu?

Oluyor: St. Pietro Bazilikası. 842 kişi nüfuslu Vatikan'ın ortasındaki o büyük kilise. Yapımında Michalengelo'sundan, Bernini'sine herkesin emeği geçen bu bazilika aynı zamanda dünyanın en yüksek kubbesine sahip. Zaten bakabilmek için belinizden geriye doğru kırılmanız lazım. Bazilika'nın içi heykeller, resimler, kabartmalar, vitraylar derken her türden görkemli bir sürü eserle dolu. Gözünüzü nereye çevireceğinizi şaşırdığınız için bir süre dua edilen o banklarda oturup kendinize gelmenizi tavsiye ederim.

Benim gibi "dini yapı" takıntısı olan, kilise ve türevlerini seven biri için Vatikan bir tür Nirvana'ydı sanırım. Artık uzun bir süre herhangi bir kiliseye girdiğimde aynı şekilde hissetmeyebilirim.
Bu arada Vatikan Müzeleri'nin en büyük sanat koleksiyonlarından birine ev sahipliği yaptığını da belirtelim. Papalar, yüz yıllar içinde dünyanın her tarafından ünlü ressam ve heykeltıraşların eserlerini toplamışlar. Bu devasa koleksiyon bu müzelerde sergileniyor.

Bitti mi, hayır, İspanyol Merdivenleri... Açık olalım, bu bir turizm pazarlaması harikası! Yukarısındaki Trinita dei Monti Kilisesi'ne meydandan ulaşılabilsin diye yapılmış bu merdivenler neden ve nasıl bu kadar ünlü olmuş emin değilim. Ama şu anda bu merdivenlerde oturmak için poponuzu koyacak yer bulamıyorsunuz. Ki aylardan daha Mayıs...

Bu abartılı meydandan sonra size hiç abartılmamış başka bir eseri söyleyeyim: Trevi Çeşmesi ya da nam-ı diğer Aşk Çeşmesi. İnanılmaz! Ben cahil cahil "çeşme büyük evet ama yani ne kadar büyük olabilir ki" diye düşünürken karşıma bir bina kadar kocaman bir yapı çıkınca tabi ki dilim damağım kurudu.Heykeltıraş Nicola Salvi'nin başlattığı ama sonrasında başka katılımcıların da yardımıyla devam eden çeşmenin yapımının bitmesi 30 yıl almış. Yedi milletten yedi bin insanın aynı anda para atıp dilek tuttuğu çeşmeye elbette ki bir cent de biz savurduk. Dileğim olunca söylerim ama siz çok da şey yapmayın.

Bunların dışında 1 Mayıs'a denk geldiği için giremediğimiz, zamanımızın yetmediği daha bir milyon müze ve tarihi eser var Roma'da. Ama düzgün taksi şoförü yok mesela! Gecenin ikisinde yanımızdaki çifti kız sarhoş diye arabalarına almak istemedikleri için koca taksi durağını ikna etmek yarım saat sürdü. Bu arada bu ikna sürecine kızın erkek arkadaşının hiç dahil olmayıp alakasız iki İrlandalı kızın tüm çabayı göstermesi de ilginç olmadı değil.

Tabi şehri anlatırken yemeklerini anmadan olmaz. İtalya'ya ilk defa ayak basmış masum köylü olarak, makarna ve pizzadan karbonhidrat, şarap içmekten fermantasyon manyağı oldum! Ama değer. Aldığım her kiloya, yağlanan her hücreme değer. Elini kolunu sevdiklerim ne de güzel yemek yapıyor yahu!

Gece hayatı biraz şansınıza kalmış. Biz pek klupçü olmadığımız için daha ziyade iyi müzik çalan, biraz kalabalık bir bara razıydık. Son akşam Emmanuele Vittorio'nın oralarda hip-hop, pop, r&b çalan bir bara denk geldik. Paylistleri o kadar güzeldi ki başka yere çıkmadık artık. Bu arada bu çoğul yapıdaki isimlerden biri de te Bangladeş'te tanıştığımız, oradayken çok eğlenip tadı damağımızda kalan Sinem'di. Dünya yeterince küçük ve hepimiz yeterince gezenti olduğumuz için bu sefer İtalya'da görüşmemiz nasip oldu. Tabi ki Roma sokakları da bizden nasibini aldı (!).

İşte böyle, kısaca Roma, İtalya'daki ilk şehrim. Eksik kalan parçalar için belki bir gün yine görüşürüz deyip Roma'daki üçüncü günün sabahında @obsesifmakinist uçakla İstanbul semalarına dönerken; ben de trenle Floransa'ya geçiyordum.

(Yeterince okudunuz bence, yani baya uzun oldu, en iyisi Floransa faslını başka bir yazıya bırakalım; zira anlatacak çok şeyim var. Hadi dağılıyoruz! )

Not: Geziye dair fotolar insta'da fink atıyor, bakabilirsiniz: elvan_tuncer


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder