"Sen de benim kadar gerçekleri biliyorsun" diyor Sezen şu anda arkada. Kendisi de bazı gerçeklerin farkındadır sanırım. En azından bunu yazarken farkındaymış...
Bir konuda anlaşalım: dış mihraklar diye bir şey yok. Dur dur, politik veya siyasi bir şey değil bahsettiğim. Bahsettiğim tamamen başka bir durum.
İkide bir olan biten şeylerle ilgili ya çevremizi ya da çevreleri suçlamaya kalkışmamızla ilgili...
Dediğim gibi; dış mihrak diye bir şey yoktur. Hayatta verdiğimiz hiçbir kararı komşularımızın, arkadaşlarımızın, dostlarımızın etkisi altında kalarak vermeyiz. Yaptığımız aslında kendi kafamızın içinde dönen ama bir türlü cesaret edemediğimiz şeye yandaş bulmanın heyecanıyla "ya evet aslında" ayağına yatıp zaten aklımızda olanı yapmaktır. Yani bildiğin iki yüzlülük bizimkisi.
Sadece genel geçer kurallara göre veya kişisel prensiplerimize göre doğru olmadığını bildiğimiz daha doğrusu düşündüğümüz şeyi, aklımıza geldiği an iteleriz. "Auvv ne ayıp!" deriz beynimize. Nasıl düşünürsün böyle şeyleri?! E ama beyin o, işi bu; düşünmek!
Zamanın birinde büyük bir cümle kurmuşuzdur "asla" veya "ben hayatta" ile başlayan. Sonra bir an gelir o cümle böyle olanca heybetiyle karşımızda dikilirken biz gözünün içine baka baka yürüyüp gitmek isteriz. Hah işte o aşamada: "ama o beni yoldan çıkardı, falanca da şöyle demişti, filanca da yaptı ama, hem zaten ne olacak değil mi?" ve benzeri cümleler tamamen bahane aramaktır. Aramayın!
Hah işte oraya bağlayacağım yazıyı: aramayın!
Yapacaksanız bir şeyi, yapasınız varsa ama daha da önemlisi sonuçlarını biliyorsanız, o sonuçlara katlanacak olanın da siz olduğunun farkındaysanız ve reşitseniz artı akli ehliyetiniz de varsa yapın o zaman! Kimsenin sizin "suç" unuza ortak olmasına, onaylamasına ihtiyacınız yok. Yapacaksanız yapın. Ama korkuyorsanız, o sonuçların hayali bile siz de buhran yaratıyorsa da yapmayın. Demek ki aklınız fikriniz ve hatta kalbiniz belki bünyeniz o kadar da net değil bu konuda. Zaten hepimiz de biliriz ki eğer niyetiniz netse, bir şekilde olur o işler. Hep olmuştur. Atalarımız bin tane güzel laf söylemiş bunun için. Mesela: Akacak kan damarda durmaz.
Durmaz şekerim, zorlama. Onun yerine bir an önce bir yerlerden gazlı bez toplamaya başla derim.
Bir konuda anlaşalım: dış mihraklar diye bir şey yok. Dur dur, politik veya siyasi bir şey değil bahsettiğim. Bahsettiğim tamamen başka bir durum.
İkide bir olan biten şeylerle ilgili ya çevremizi ya da çevreleri suçlamaya kalkışmamızla ilgili...
Dediğim gibi; dış mihrak diye bir şey yoktur. Hayatta verdiğimiz hiçbir kararı komşularımızın, arkadaşlarımızın, dostlarımızın etkisi altında kalarak vermeyiz. Yaptığımız aslında kendi kafamızın içinde dönen ama bir türlü cesaret edemediğimiz şeye yandaş bulmanın heyecanıyla "ya evet aslında" ayağına yatıp zaten aklımızda olanı yapmaktır. Yani bildiğin iki yüzlülük bizimkisi.
Sadece genel geçer kurallara göre veya kişisel prensiplerimize göre doğru olmadığını bildiğimiz daha doğrusu düşündüğümüz şeyi, aklımıza geldiği an iteleriz. "Auvv ne ayıp!" deriz beynimize. Nasıl düşünürsün böyle şeyleri?! E ama beyin o, işi bu; düşünmek!
Zamanın birinde büyük bir cümle kurmuşuzdur "asla" veya "ben hayatta" ile başlayan. Sonra bir an gelir o cümle böyle olanca heybetiyle karşımızda dikilirken biz gözünün içine baka baka yürüyüp gitmek isteriz. Hah işte o aşamada: "ama o beni yoldan çıkardı, falanca da şöyle demişti, filanca da yaptı ama, hem zaten ne olacak değil mi?" ve benzeri cümleler tamamen bahane aramaktır. Aramayın!
Hah işte oraya bağlayacağım yazıyı: aramayın!
Yapacaksanız bir şeyi, yapasınız varsa ama daha da önemlisi sonuçlarını biliyorsanız, o sonuçlara katlanacak olanın da siz olduğunun farkındaysanız ve reşitseniz artı akli ehliyetiniz de varsa yapın o zaman! Kimsenin sizin "suç" unuza ortak olmasına, onaylamasına ihtiyacınız yok. Yapacaksanız yapın. Ama korkuyorsanız, o sonuçların hayali bile siz de buhran yaratıyorsa da yapmayın. Demek ki aklınız fikriniz ve hatta kalbiniz belki bünyeniz o kadar da net değil bu konuda. Zaten hepimiz de biliriz ki eğer niyetiniz netse, bir şekilde olur o işler. Hep olmuştur. Atalarımız bin tane güzel laf söylemiş bunun için. Mesela: Akacak kan damarda durmaz.
Durmaz şekerim, zorlama. Onun yerine bir an önce bir yerlerden gazlı bez toplamaya başla derim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder