Hayat hep sürpriz hep sürpriz...
Hayatımın en güzel haberlerinden ikisini, hayatımın en az güzel haber aldığım döneminde aldım. Bu kısırlığa ironik bir şekilde son veren haberlerin ayrıntılarını sahiplerinden gerekli izinler çıktığında paylaşacağım; hem de ne paylaşmak! Ortalarda lastik top gibi zıp zıp zıpladım sayelerinde.
Ama işte... Öyle bir zaman dilimindeyiz ki; elim bir şeyleri paylaşmaya gitmiyor. Hayatımızın sosyal ağları askıya alınmış gibi. Sessiz sedasız tatile gitmeler, tek kare bile fotoğraf çekmemeler, kendini hiç bir mekanda etiketlememeler falanlar filanlar. Biz ki bu sosyal medyayı böyle böyle var etmiş bir nesildik; şimdi de onu yine biz yeniden şekillendirdik. Bu harika bir otokontrol! Ki kimse bir diğerine "yapma la ayıp" bile dememişti.
Biz demişken...
Mahkeme, Gezi Parkı'nı bize verdi. Biz derken halka, insanlara, bu şehrin bu ülkenin insanlarına. İçinde en son polislerin beyaz plastik sandalyelerine kurulup çekirdek çitledikleri park, artık bize açık. Değil mi? En azından mahkeme "hayır yıkamazsınız" dedi. Gerçi onlar yıkmaz yakar; fark etmez.
Bir rivayete göre belediye Ramazan'da Gezi'de iftar çadırı açacakmış. İnsanın aklına itişme senaryoları geliyor: çadır öyle olmaz; böyle olur, hıh! Ah bizi orada bıraksaydınız biz iftarın kralını yapardık orada yedi alem hep beraber, her akşam, siz bile inanamazdınız ama işte... Yemedi. Bizi yemeye çalıştınız, yedirmeyiz. Etimiz kart zaten bizim. Zayıflık takıntımız var, hep diyetteyiz falan, gerek yok. Ama kemiklerimiz sağlam, kırdığın yerden yeniden kaynar.
Dedikleri üzere zaten "gürleşiriz biz kestiği yerden"
Al bak, yine yazı nereye geldi. Hep burdayız zaten, hep...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder