20 Ağustos 2010 Cuma

HİÇ

O kadar çok yara izi vardı ki sırtında, sormak istemedi. Bilmek istemedi. Kendinden öncekileri ve onların yaptıklarını öğrenmek istemedi. Bir şeylerin sadece kendisine ait olmasını seviyordu ve bir zamanlar bile olsa başkasının orada olduğunu, ona sahip olduğunu bilmekten nefret ediyordu. İçinde kabaran o öfkeyle karışık nefret hissi o kadar yoğundu ki, gözlerini kapattı. Öne eğildi, dizlerinin hizasında duran başı ellerinin arasına alıp kaldırdı. Yüzünü görmek istiyordu. Sadece ona baksın istiyordu. Ellerinin kasıldığını; uzun tırnaklarının yavaş yavaş sakalların içine gömüldüğünü fark edemiyordu bile. Sadece gözlerine bakıyordu. Aslında çok fazla şey istemiyordu. Bir insanı gözbebeğinden öpmek mümkün müdür?
Hatırladığından bile fazlası vardı, biliyordu. O kadar alışmıştı ki hafızasını son hızla silmeye. Yoksa yaptıklarını düşünerek yaşaması zordu. Ona yapılanlara sessiz kaldığı ve kabullendiği zamanlardan sonra ipleri eline almasına neden olanı düşünerek yaşaması zordu. Önce Onu silmişti aklından, hafızasından, ruhundan. En zoru da ruhundan silmek olmuştu çünkü O, ilk oraya yerleşmişti. Tek elini adamın yüzünden çekip, düşen saçları geri doğru itekledi. Merakla karışık bir teslimiyetle bakan bu gözlerin etrafının temizlemek istemişti. İstediğini vermeyecekti. Hiçbir zaman vermezdi. Doğruldu, ağırlığını sol ayağına verdi. Çizmesinin topuğu gri halının tüylerine iyice gömüldü. Ellerini yavaşça adamın yüzünden çekti, beline koydu. Şimdi bütün ihtişamıyla dimdik ayakta dikilirken başını hafifçe geri attı. Tepeden at kuyruğu yapılmış saçları titredi hafifçe. O aklına gelince yine kaybediyordu işte kontrolünü. Sağ ayağını kaldırıp adamın omzuna koydu. Aslında çok fazla şey istemiyordu. Hatta artık hiçbir şey istemiyordu. Ayağının bastığı yerden hızla itekledi adamı.
Karanlık, sessizlik… Başka bir şeye ihtiyacı yoktu. Artık ne çığlık ne de inleme dinleyecek gücü vardı. Savaşıp bozguna uğrattığını sandığı her şey, her seferinde geri geliyordu. Ve bu döngünün kırılacağı nokta neredeydi, onu bir türlü bulamıyordu. Eğildi, çizmesinin fermuarını indirdi yavaşça. Dizinden aşağı doğru sıyırmaya başladı. Zırhını çıkaran bir savaşçı gibi dikkatlice çıkardı ayağından. Çıplak ayaklarını halıya bastırdı. Bileklerinde ki sızıyı dindirmek için elleriyle ayak bileklerini kavradı. Doğrulup yeniden arkasına yaslandı. Tepesinden sallanan at kuyruğunu tutan siyah çengelli tokanın ucunu çekip çıkardı saçından. O kadar sıkı toplamıştı ki saçlarını; tokadan kurtulup aşağı dökülmeleri o akşamın en büyük hazzı oldu. Saçları ile birlikte bütün vücudu da gevşedi bir anda. Sonunda gevşeyebildi. Sadece saçlarını değil vücudunun bütün hücrelerini sıkıyordu. Ondan başkası gevşetemiyordu bu vücudu… Ona ihtiyacı olmasından nefret ediyordu, herhangi birine ihtiyacı olmasından da nefret ediyordu ama en çok ondan nefret ediyordu. Bütün bu cehennemi yaratmış, bütün ateşleri tutuşturmuş, bütün kapıları kapatmış sonra da çekip gitmişti. Alevlerin ortasında durup, arkasından bakmaktan başka bir şey yapamayacak haldeyken; elleri bileklerinden bağlı, arkasından haykırırken çekip gitmişti. Onun arkasından her şey eriyip gitmişti o alevlerin içinde. Merhamet, güven, vicdan, inanç… Kalan o koca boşluğun yarattığı açlığı doldurabilmek için şimdi, başkalarını alevlerin içine atıyordu.
Siyah korsenin çapraz gelen iplerini çekip çözdü. Göğsünün hizasından elleriyle itekleyerek önce dizlerine sonra ayaklarına kadar indirdi. Çıplak ayaklarıyla korseyi yolundan çekti. Üzerinde sadece siyah çamaşırla banyoya kadar yürüdü. Banyonun kapısında onu da ayaklarından sıyırdı. Duşun suyunu en soğuk derecesinde açıp altına girdi. Buz gibi su, bütün vücuduna batarken nefesi kesildi. Sağ elinde ki nereden geldiğini bilmediği kurumuş kan lekesi suyun altında silindi. Gözlerinde ki siyah rimeller yavaşça aktı kenarlardan. Önce saçlarını alıp, omzundan aşağı yana sarkıttı. Sonra ellerini fayanslara dayadı ve suyun önce sırtına, oradan da daha aşağı akmasına izin verdi. Sadece nefesini düzene sokmak istiyordu. Hızla inip kalkan göğsünü sakinleştirmek, kirpiklerinden, parmak uçlarından süzülen suyla beraber kemiklerinin, kaslarının ağrısını dindirmek istiyordu. Alnını fayansa yasladı ve bacaklarının arasından inen suya karşılık nefesini verdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder