19 Nisan 2016 Salı

İKİ KİLOMETREKARELİK ADA



Öğrenmenin, tecrübe etmenin sonsuz olduğunu bir kere daha pekiştirdiğim günlerden herkese merhaba... Yaş, kimi şairlerce yolun yarısı olarak nitelendirilen yerde olsa da geçen zamanda uzayan insan ömrüne istinaden biraz daha yolumuz var gibi geliyor bana. O yüzden hala ekmek var bize bu dünyada. Yoksa hayatı boyunca toplamda 20 dakika motora binmiş kızın 4 saat motor üzerinde ne işi var?!

Girişi derinden yapıp yüzeye çıkmak gerekirse buraya Kamboçya'nın kuş uçar ama kervan geçmez bir adasından geldik. Ya da halk arasında bilinen adı ile Koh Tonsay'dan. Vikipedi'ye göre kendisi 2 kilometrekarecikmiş. Sağına soluna doğru yürümeye çalıştığımız sırada biz de ne kadar küçük olduğunu fark etmiştik aslında.
Ada bir zamanlar (1950-70 arası) mahkum edilmiş suçlular için bir rehabilitasyon merkeziymiş. Şimdi ise sadece bir kaç lokal balıkçı ailenin yaşadığı az nüfuslu, ıssıza yakın bir yer.

Elektriği, interneti, lüks tesisleri yok ama bambudan bungalovları, karman çorman köklü amorf ağaçları, ay ışığı, yıldızları, köpekleri, tavukları, sabahın körü kapınızın önünde yaygara koparan horozları, dünya tatlısı çocukları -evet Angelina haklısın- , hindistan cevizleri, suda ışıl ışıl parlayan planktonları, dalga sesleri, hamakları, suda zıplayan balıkları ve deniz yıldızları var.

Kendi isteğimle olmasa da mecburen döndüğüm o koca dirsekten sonra ben pek çok şeyin peşini bırakmıştım. Hala arada sırada rüyalarıma giren ve sabahları beni üstümde bir öküz oturuyormuş hissi ile uyandıran geçmiş hesaplaşmaları bırakmak gerekiyordu.Sorgulayarak, hesap ederek bir yere varamayacağımız artık aşikardı. Yaşayacaksak yaşayacaktık; o kadar. Aynı yerde duranınız varsa ya da aynı yerden geçeniniz; tavsiye ederim. Kendinizi alın götürün o adalardan birine. Ya da dur abartmayalım, böyle felsefi, çok içsel bir şeyler mırıldanmak zorunda değilsiniz. Sadece alıp başınızı gitseniz de olur...

"Bugün rüzgar az mı esti çok mu esti" den başka derdiniz olmasın. Seçenekleriniz sınırlı olsun ki seçmek için vakit kaybetmek yerine keyfine bakın gitsin.
Telefonu şarj -şarz da edemeyin- edemeyin ki kim nerede ne yapmış haberiniz olamasın. Fotoğraf çekemeyin ki kafanıza kazınsın.

Tatlı -şekerli değil, tatlı- kahveden, ekmek arası omletten -hayır doğru yazdım-, size bütün olarak gelip masada suratınıza bakan yengeci ellerinizi yırtmadan parçalayıp yemekten -yazarken
baya vahşice geldi ama inanın yaparken de öyle- , en kolay sallanan hamağı bulmaktan, elinizdeki kitabı bitirmekten başka işiniz uğraşınız olmasın. Kumda ip atlayan çocuklarla takılın, farklı ülkelerden gelen yabancılarla tanışın, denizin en güzel anını kollayın, taze meyve sularından için, ne bileyim gidin yaşayın işte!




Bir de benim kadar şanslıysanız size önce bu yolu açan, sonra sizle beraber bu yolu tepen bir yol arkadaşınız da olur. Hatta onunla beraber Şirinler'i bile görebilirsiniz...



Hadi bakayım, şimdi dağılabiliriz.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder