31 Mart 2015 Salı

AĞAÇTAKİ SİNCAP


 
Hepimizin (yani aşağı yukarı hepimizin) bildiği ama hepimizin (istisnasız) unuttuğu bir şeyi hatırlatabilir miyim: sadece bir hayatınız var!
Reenkarnasyona inanmıyorsanız, yani bundan üç yüz sene önce Mısır’da bir köle ve bundan elli yıl sonra da Sivas’ta muhtar olacağınıza inancınız yoksa (hatta belki varsa bile) durum bu. Ayrıca uyarayım, bildiğim kadarıyla reenkarnasyon size insan olarak dönme garantisi vermiyor. Bir sonraki hayatınızda ağaçta bir sincap ta olabilirsiniz.

Yani demem o ki; elimizdeki somut verilere göre bu dünyaya bir kere geliyoruz. Daha fenası elimizde ölümden sonraki hayat için de somut bir veri yok. Yine inanç meselesi ile idare ediyoruz. Ama yakınlarından birilerini kaybetmiş olanlar beni daha iyi anlayacaktır ki bu süreci de fena halde sorguladığınız zamanlar oluyor… Bu durumda onun da garantisi yok.

Şimdi, madem elimizde bir tane hayat var, üstüne üstlük bir de ne kadar süreceğine dair fikrimiz yok (yani kazayı, afeti falanı geçtim Türkiye’de yaşıyoruz; sokakta yürürken bile hayati tehlikeniz yangına giden bir itfaiyeci ile eşit); e o zaman ne diye sanki kedi gibi dokuz kere gelecekmişsinizcesine (şemsi paşa pasajı) davranıyorsunuz? Soruyorum ey ahali, size bu vakti kim verdi?
Canınızı sıkan, içinizi daraltan, ruhunuzu körelten şeylere saplanıp kalacak kadar vaktiniz olduğunu nereden çıkardınız?

Mesela; berbat bir kitabı nefret etiğiniz halde okumaya çalışıp, bitirmek için inat ederken; raflarda bekleyen onlarca sizin için yazılmış gibi okuyacağınız kitabı erteleyince ne kazanıyorsunuz? Hiç! Ne kaybediyorsunuz? Zaman! Bakın ne kadar kolay bir denklem… Ya da kötü, sevmediğiniz bir şarkı çıktığında radyo kanalını mı değiştirirsiniz yoksa kulaklarınız düşsün diye inatla dinlemeye devam mı edersiniz? Tam da aynı şey işte.

Siz mazoşist tavırlarla kan kusup kızılcık şerbeti içer gibi davranmasanız da merak etmeyin, sizin de payınıza kendiliğinden düşecek kadar çile var hayatta. Daha fazlasını arayacağınız şey de bu yüzden dert değildir sanırım… Yani deri elbiseleriniz, kelepçe ve kırbacınız varsa ayrı, ona da saygımız var. Yok mu, o zaman gerek de yok.
Bir kutu jiletle kendimizi keseceğimiz yaşları geçtik. Kesilecek yerlerimiz hali hazırda kesildi. Deri eskidikçe yaralar daha zor kapanır. Süreler uzar. İzler kalır. Etmeyin eylemeyin. Hele bi çıkıverin o çemberden göreceksiniz; çıplak değilsiniz! Korkmayın, yedi buçuk milyar insanız, yalnız kalmayız…

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder